Şampiyonluğu geçin!.. Durum çok daha vahim... Koskoca Fenerbahçe çınarına “sıradan takım” plaketi çakıldı Kasımpaşa beraberliğinden sonra.
Üstelik “hakkıyla”!
Neden mi?
Sezon başından beri “kabahati” teknik direktöre bulamazsak futbolcuların fizik ve psikolojik performanslarına bağlardık değil mi?
Ah bir ahengi yakalasalar!
Ah bir istekli olsalar!..
Oynadılar işte!.. Hele ikinci devrede arzuyla, hırsla hatta aceleyle oynadılar. Hızlıydılar... Rakibe yakın ve temaslıydılar. Tempo yaptılar. Mesafe rekorlarını zorladılar.
Lakin, ortada ne pozisyon vardı ne umut.
Öyleyse, tespit edilen ama tartışılan hataların “hepsinin doğru” olmasının yanı sıra, Fenerbahçe Futbol Takımı’nın “istekli” olsa da “çabalasa” da, ortalama bir takımdan kendi sahasında maç alamayacağı ortaya çıkmadı mı?
Kasımpaşa’ya verilen iki puan değil, budur acı olan.
Lens, Alper, Van Persie cezalıymış!
Forma Wiel, Salih, Stoch gibi düne kadar takım bulsalar satılacak, Volkan, Ozan gibi ilk on birde nadiren forma bulacak futbolculara kalmış.
Saptırmasın hiç kimse.
Cezalıların sahada olduğu zaman ne fark vardı bu takımda?
Yıldızlı kadroyla biraz “olgundu” o kadar!..
Yanlış anlaşılmasın... Olgunluk dediğim, “büyükle büyük, küçükle küçük olmasını biliyordu” manasında! Büyük maçlarda kazanabiliyor, sıradan maçların sıradan takımı oluveriyordu yine.
Aynı dünkü gibi yani.
Çok hüzünlüydü Fenerbahçe’nin hali çok... Niyet edip beceremeyen yaşlı bir dev gibiydi. Sadece ikinci yarının başında Volkan Şen üzerinden bir iki kıvılcım çakabildi 90 dakikada. Stoch’un adam eksiltmesiyle orta yapmasıyla heyecan getirebildi sahaya. Ama gol de yok gol ihtimali de. Mehmet Topal isyan ediyor, Wiel çabalıyor ama Kasımpaşa duvarına çarpıp dönüyordu hepsi.
Artık büyük takım değildi Fenerbahçe. En azından bu sezon için.
Teknik direktör Advocaat’a gelince...
Oldum olası beğenmediği futbolcuların eksik versiyonu ile adına “rotasyon” denilen fanteziden başka bir şey yapamazdı zaten.
“Ya tutarsa” deyip, Beşiktaş’ın yenilmezliğine son vermiş, Başakşehir’e dört çekmiş Kasımpaşa karşısına Fenerbahçe’nin “dört lastiğini” değiştirip çıktı Advocaat.
Sağ öne Volkan, arkaya Van der Wiel, sol arkaya İsmail, öne Stoch. Rusya’da patinaj yapan takıma kar lastiği...
Güzel de... Daha önce ne zaman bir arada oynadıklarını ben hatırlamıyorum.
Yine Rusya’dakinden farksız takım.
Advocaat’ın aşağılamaları da bir etken olmasın sakın!
Orta sahaya ise sanki Fenerbahçe’nin galibiyete ihtiyacı yokmuş gibi, sanki daha önce denendiğinde iyi sonuç alınmış gibi, defansif Mehmet Topal-Souza-Ozan’ı dizmişti Advocaat.
Zaten rakip on kişiyle savunmada... Neyi koruyorsun Advocaat usta?
O zaman koskoca ilk yarı Kasımpaşa ceza alanına bile yaklaşamaz birkaç uzaktan şutla yetinirsin işte.
Ancak 75. dakikada aklına geldi ki, bir kreatif adam lazım orta sahaya... Ve Salih ile Ozan’ı değiştirdi.
Tabi yanında yeni bir fantezi;
İki sol bek Hasan Ali ile İsmail’i önlü arkalı yaptı. Bunlar, yol parasını da masaya koyup “rest” demek gibi talih arayışları. “Ya tutarsa” tavırları.
Fenerbahçe’nin tepeden tırnağa ayarı bozulmuş bir kere. Büyük takım kategorisinden düşmüş. İstese de dönemiyor artık. Radikal kurtulma gayretleri daha da batırıyor.
Sıradan takım şüphesi yerleşmişti insanların yüreğine; dün Kadıköy’de o da gerçek oldu işte.
Bundan sonra Fenerbahçe parlarsa, bir Krasnodar rövanşında parlayabilir, bir de derbilerde... Onun dışında sezonun geri kalan üçte biri Antalyaspor’u geçmek, Başakşehir’den kopmamak gibi “ince” hesaplarla geçecektir maalesef.
Ayıp ama gerçek!