Manzara “normal” sınırlarında kalsa, Fransa’ya veda ettikten sonra biraz üzülürdük ama bağrımıza taş basıp Milli Takım’ı alkışlamaktan başka yapacak neyimiz olabilirdi!
Bir kere koskoca milleti şampiyonaya taşımışlar; sağ olsunlar...
Hırvatistan ve İspanya’ya yenilmişler ama ikisi de favoriler arasında.
Ayarımızdaki Çek Cumhuriyeti’ni evire çevire yenip bir de galibiyet hazzı yaşatmışlar işte.
Hepsi bir yana, bir Türk Milletvekili’nin icadı, diğer Türk milletvekillerinin onayı ile çıkan Ermeni Soykırım Yasası’na kılını kıpırdatmayan üç milyon soydaşımızın bir kısmını Ay-Yıldızlı bayrakla sokağa çıkardılar ya... O bile yeter.
Burun farkıyla bavulu toplayıp ülkeye döndüklerinde ne dememiz gerekir?
“Teşekkürler arkadaşlar”.
Ama Fransa’da Eyfel’in kırmızı beyaza boyanması dışında “normal” ve “sağlıklı” işleyen bir tek şey söyleyin Allah aşkına!
Senden güçlü takıma büyük olasılıkla yenilirsin... Lakin varını yoğunu ortaya koyup yetiştiremez, öyle kaybedersin. Milli takıma hazır olmadan gelip Fransa’da form tutmaya çalışamazsın mesela. Milli futbolcuya saygı istiyorsan, önce sen milli takıma saygı duymalısın.
Ne olmuş İspanya maçında Arda protesto edilmişse... Kendi çıtasına bile yaklaşamayan futbolcuya tepkisi olacak tabi seyircinin. Tam da onların istediği gibi, “Milli Takım’a saygı sebebiyledir” bu tepki!..
Kastı aşmış olabilir; lakin seyircinin “ayıp etmesi” kadar “burası milli takım, oynayın, ayıp oluyor” mesajına da bakmak lazım.
Hem Arda da takım fotoğrafından kaçarak protesto etmedi mi Ay-Yıldızlı takımı?
Bunlar olur... Olmayacak şey Arda gibi tribünlerle diyaloga girmek, sonra da ona olan sevgimizi kullanarak duygularımıza seslenmektir.
Bu iş duygu meselesiyse o antrenman fotoğrafının tespit ettiği gibi Arda’nın duygusal bağı nasıl koptu Milli Takım’la?
“Prim” konusu niye kavga sebebi oldu Milli Takım’da?
Kimin para peşinde olduğu kimin parayla işi olmadığı bizi ilgilendirmez... Milli Takım’da para yüzünden hır çıktı mı çıkmadı mı?
Gelelim sevgili Fatih Terim’e... Kusura bakmasın, ben lafın etrafını dolanmayacağım:
Kimseyi suçlamasın Hoca’m... Şampiyonada seyirciyi, bizi aşmıştır ve Milli Takım futbolcularını en ağır eleştiren kendisidir. Üstelik son tahlilde Milli Takım onun eseridir.
Ya yanlış adamları seçti...
Ya yanlış davranıp işi küskünlüğe çevirdi...
Kesin olan tek şey; “Fatih Terim bu kez gerilim stratejisini” iyi yönetemedi.
Dizginler elinden kaçtı.
Hem takım hem karizması yara aldı.
Her şampiyonanın tadını tuzunu kaçırırdı ama işe yarardı hiç olmazsa; bu kez işe de yaramadı.
Hem nedir sayın Terim’in bu “düşmanseverliği”?
Medya olmadı, sosyal medyadaki psikopatlara bozuldu. Yahu bu ülkede az buçuk tanınıp da o hastalıklı adamların saldırılarına maruz kalmayan var mı?
Tutmadı, bu sefer futbolcularına gider yaptı.
Ne o; motivasyon...
İyi de, şampiyonalar uçak gibidir; hiçbir uçak havada kalmayıp öyle ya da böyle yere indiği gibi her şampiyona da öyle veya böyle biter...
İnişten inişe fark var... İniş takımları üzerine, gövde üzerine, çakılmaya kadar gider iş. Çakılmadık ama uçak kullanılamaz hale geldi galiba.
Ne kaldı şimdi elimizde?
Kimin primi eksik yatmış, Arda Terim’e hesabı sormakta, Terim Arda’yı terslemekte haklı mıymış? Takımda kimler kimlerle kavga etmiş? Milli takımda kimler topun ağzındaymış? Yoksa Terim de mi bırakacakmış? Falan filan...
Çıkın bunları...
Turnuvaya katılma başarısı göstermiş, şampiyonanın güçlü ekiplerine yenilse de akranı olanı devirmiş, pırıl pırıl bir üç puan almış ama matematik marifetiyle turnuva dışı kalmış takımımızı bağrımıza basacak, Terim’e “üzülme hocam, acısını Dünya Kupası’nda çıkarırsın” pansumanları yapacaktık şimdi.
Dünya Emre Mor’u konuşuyor, o bile bizim gündemin alt sıralarında iyi mi?
Tartıştıkça sıra “bu durum kimin eseri” aşamasına gelecektir; ben yine aculluk ettim bir hafta sonraki sözü bu günden söyledim galiba.