Fenerbahçe’nin pek çok problemi var...
Bunların arasında bir tanesi, pek önemsenmese de takımın içinden geçtiği vahim sürece doğrudan etki açısından ilk üç arasına girer bence.
Tepkisizlik!..
Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan, bilemem.
Ama sahada atakları titrek hale getiren, savunmayı yumuşatan, ikili mücadeleyi baştan kaybettiren, Fenerbahçe’deki potansiyelin ortaya çıkmasını engelleyen bu tepkisiz, edilgen ruh halidir bir yandan.
Nasıl geldi yerleşti kadim kulübün kalbine?
Rivayet muhtelif...
Kimine göre alafranga sportif direktör modeliyle...
Kimine göre “sistem rötarlı” Hollandalı hocayla...
Yeni yönetime sorarsanız, eski yönetimin kulübü enkaza çevirmesi sonucunda der mutlaka!
Sonuçta, sarı kart bile görmeyecek kadar tepkisiz bir takım var sahada.
İşte tam bu “ümitsiz” noktada, bomba gibi bir haber düştü ortaya:
Fenerbahçe yönetim kurulunda tekme-tokat seviyesine ulaşan kavgalar yaşanıyormuş.
Umarım doğrudur... Olmuşsa iyi olmuş!
İnsan sevinir mi kerli felli iş insanlarının birbirine girmesine?
Ben sevindim.
Henüz sahaya yansımasa da demek ki, bir tepki veren varmış kulübün berbat durumuna.
Kartal’ın despot ‘velisi’
Cin gibiydi Beşiktaş... Akıllıydı, dürüsttü ama biraz haylazdı; okulda başarısız oluyordu.
Yeni müdür, bir gün Şenol Güneş adında Karadenizli bir hocayı tayin etti onun sınıfına.
O yıl iftihara geçti Beşiktaş.
Sonra takdirname.
Üçüncü sene kurul kararıyla zor güç. Şimdi “çakmak” üzere!
Sınıf birincisi olurken onu bağrına basan tribündeki “velisi” ne yapıyor peki?
Çırak çıkarıyor Beşiktaş’ı...
Eli kulağında... Alacak okuldan tamircinin yanına verecek. İstikbalini söndürecek.
Herkesi suçluyor muhterem peder!.. Müdürü, hocayı, evladını. Hem de acımasızca.
Empati, pedagoji, tolerans sıfır. Güçlü ve sert “peder” bazen çok işe yarar ama gücünü, sertliğini evladı ile onun için çabalayanlara çevirdiğinde hiç çekilmiyor; çözmek bir yana sorunu büyütüyor.
Galatasaray için ‘Fatih Terim Sezonu’
Galatasaray gerek Şampiyonlar Ligi’nde, gerek Süper Lig’de tam tahmin edilen şekilde gidiyor:
Kör-topal!..
Fark etmez... Çünkü her olasılığın cevabı şimdiden belli:
Sonu iyi gelmezse UEFA’dan...
İyi ise Fatih Hoca’dan.
Başka ne olabilirdi ki?...
Para eden her futbolcusunu satmak zorunda kalan, kota konmuş kadrosuyla Avrupa’da silahsız savaşan santraforsuz bir takım, kalecisi harikalar yaratmadan, sol beki ciğerini patlatmadan, ergen çocuklar futbol filozofu olmadan ayakta durabilir mi?
Yaptıran Fatih Terim ise… Parsayı toplayan da o olacak işin sonu iyi gelirse. Süper Lig Lefter Abi anısına oynanıyor ya...
Galatasaray açısından içerde ve dışarda “Fatih Terim Sezonudur” bu.
Her ihtimalde Terim onurlanacak.
Maalesef!
Bir not:
“Artık ligimizde Anadolu Takımı- Büyük Takım farkı kalmadı... Her takım her sahada her rakibi çatır çatır yenebiliyor” tespiti yapıp, durumu “futbolumuzun yükselmesi” ile gerekçelendiriyorduk değil mi?
Maalesef!
Şampiyonlar Ligi ve UEFA mücadelelerinde ortaya koyduğumuz futbol ve aldığımız sonuçlar bu “tezi” çürüttü!
Anlaşıldı ki, futbolumuz hep birlikte yükselmemiş, büyük takımlar diğerlerinin düzeyine doğru evrilmiş, o yüzden her takım her takımı her yerde yenebiliyormuş içerde.
Eşitlik “birinci mevkide” değil, “ikincide” sağlanmış maalesef!