Nihayet, bir derbi arifesinde mezarlıktan geçerken ıslık çalar gibi “derbilerin sonucu önceden kestirilemez” avuntusuna sığınarak korkusunu örtbas etmek, futbol iddiasında “en küçük olasılığa” pey sürmek, olmayacak duaya amin demek zorunda kalmıyor Fenerbahçe.
Nihayet, yakın geçmişte oynadığı futbolu Kadıköy’deki derbide tekrarlarsa favori olduğunu biliyor ve yazılı olmasa da deneyimlerle sabit “derbilerin sonucu önceden kestirilemez” kuralını, olasılıkların mistik boyutuna gönderme yapan lügat anlamıyla algılıyor.
Elbette Fenerbahçe, bugün berabere de kalabilir kaybedebilir de derbiyi. Son tahlilde Galatasaray da genlerinde zafer proteini taşıyan bir futbol çınarıdır. Kendini Barcelona sanırsan o da 1-9-1 ile durdurur, önde patlar ve kazanabilir.
Ama derbi kantarının topuzu bu kez kendi elinde Fenerbahçe’nin. Şapkada tavşan aramayacak bir teknik akıl ve derbinin önemini kavramış futbolcularla, denenmiş/başarılmış olanı koruyup uyguladığında, hedeften kaymış sezonu tekrar rayına koyarak bitirebilir.
Çünkü futbol ayaklarının sezon boyu atıl kalan potansiyelini efektif hale getirmiş, esamesi okunmayan özgüveni, isteği, mücadeleyi tekrar tanımlayıp kayda geçirmiş, üzerine örtülmüş umutsuzluk, hedefsizlik örtüsünü yırtıp atmış bir Fenerbahçe var gün itibarıyla.
Mükemmel değil ama oynuyor futbol denen oyunu.
Rakipten bağımsız olarak; futbol oynayan bir takımın, kendi sahasında on binlerce seyircisini arkasına almış durumda, kimden çekinmesi gerekir ki?
Üstelik yönetimi değişmiş, teknik direktörü tek ayak üstünde kalmış, takımı roketleyen Kerem’i sakatlanmış -ki, şerh koyarım; yaratılan oynamayacak algısı muhtemel bir derbi cingözlüğüdür sanırım- rakibi Galatasaray karşısında.
Evet... Top yuvarlaktır. Oyunda eksilmek, hiç hesapta olmayan penaltılarla, bireysel hatalarla yüzleşmek futbolun fıtratında vardır ve derbilerin sonucu önceden kestirilemez!
Ama, asıl önemli olanı ıskalamamak gerek:
Fenerbahçe’nin bir derbi öncesi bu kıvamda olması, favori sayılması, normal şartlarda kazanmaya yakın taraf olması, ne kadar zamandır hissetmediği bir umuttu Fenerbahçe taraftarının?
Siz deyin sezonlar boyu, ben diyeyim 23 hafta öncesine kadar...
Az buz çile midir bu?
Kronik karamsarlığın nihayet tersine dönmüş hali, sarı-lacivert şapkaların altında en az derbiyi kazanmanın yarısı kadar mutluluk hormonu üretmektedir ki, üretiyor... Futbolun nihai hedefi mutluluk vermekse eğer, bu Fenerbahçe derbiyi geçemese bile sınıfı geçer.
Kimin sayesinde?..
İsmail Kartal.
Adil olalım... Yedi tane teknik direktörün günahını nasıl Başkan Ali Koç’un sırtına yüklediysek, takımın anahtarını bugün derbiyi karşılama cesareti aşılayan hocaya teslim eden de aynı başkandır.
İster çaresizlikten olsun, ister olası bir başarısızlıkta kendini kurtarmak için bir yandan harıl harıl yabancı teknik direktör arayadursun, Ali Bey göreve getirmiştir İsmail Kartal’ı. Destek ve elindekini yüceltmek yerine “daha iyisini bulmaya çalışıyorum” mesajıyla köstek olsa da hakkı bakidir Sayın Başkan’ın.
Lakin, muhatap olduğu “eğreti hoca” tavrı, Galatasaray derbisine favori çıkan Fenerbahçe gerçeğinde İsmail Kartal’a ayrı bir itibar katmaktadır.
Hele Fenerbahçe derbiyi kazanırsa...
İronik ama o sırada Fenerbahçe Başkanı Sayın Ali Koç’un yerinde olmak istemezdim doğrusu.
Orayı boş verelim şimdi. Derbilerin sonucu önceden kestirilemese de nihayet bir derbide favoridir Fenerbahçe.
“Hep öyleydi” falan diye kimse ukalalık etmesin; çok uzun zamandır “derbilerin favorisi belli olmaz” kontenjanından umutlanırdı Fenerbahçeli, nihayet o kurala rağmen umutlu...
Farklı bir boyut bu. Tadını çıkarsın taraftar.