Maç aslında öğle saatlerinde Antep’in Atatürk Bulvarı’nda tamamen “yerli” kadrolarla başladı!..
Hem de kıran kırana...
Antep ve Galatasaray formalı cengaverlerin mücadelesinde gol yoktu ama bol miktarda gaz bombası atıldı.
Sahi, nerden çıktı bu kavga?
Tam da futbol pratiklerimize tarihte görülmemiş bir “dayanışma” eklenerek Galatasaray sezonu kapatmış Bruma’yı “kiralık” olarak Antep’e yollamış, Yiğit’i “bonus” olarak yanına iliştirmişken, her iki kulüp dostluk ve muhabbet adına futbolun etik damarını kesmeyi bile göze almışken taraftarlar niye kavga ederdi acaba?
“Valla ortak operasyonda biz yokuz” falan mı demek istediler nedir?
***
Neydi bu maçın önemi?
Şampiyonluk yolunda Fenerbahçe’yi yalnız bırakmamak için Galatasaray’ın kazanması gerekirdi değil mi?
Maç başladı, herkes anladı ki, mümkün değil.
Ne ofansif tercihler ile kurulmuş ev sahibini durdurabiliyor Galatasaray, ne de rakibinin bu ofansif anlayışından yararlanıp karşı kalede çoğalabiliyor, pozisyon yaratabiliyordu.
Mancini, üçlü defansın ortasında ileri gitmek için kıvranan Melo’nun yolunu açmayı düşündü ve 20 dakikadan itibaren Galatasaray 4-4-2’ye döndü.
Melo orta sahada, Umut sola.
Ancak bir santim ilerlemedi Galatasaray. Tıpkı Elazığ maçındaki pozisyon kısırı kimliği ile bitti ilk yarı.
***
Devamlı fikir değiştiren bir Sergen Yalçın ile devamlı futbolcuların yerini değiştiren Roberto Mancini arasındaki düellonun ikinci yarısı golsüz başladıysa Antepli Turgut Doğan’ın son hareketleri yapamayışındandı.
Mancini maçın kalan üçte birinde Amrabat ve Salih’i oyuna alınca Galatasaray’ın sağı solu biraz hareketlendi, daha da önemlisi Antep’in kolay hücumları zorlaştı.
Ama nafile...
Mancini’nin mektup yazıp takımı yine 3-5-2 yaptığı ve üç futbolcu değiştirdiği Galatasaray, yarın yine oynasa Antep’i yeneceği yoktu.
Belki eksiklerden, belki yoğun tempodan, esnemiş bu takım.
Antep’in Atatürk Bulvarı’nda gazlananlar kadar bile motivasyonu yok.
İzleyeni de esnetiyor.