“Aslında galip sayılır bu yolda mağlup” Beşiktaş!.. Çünkü “yenildim” diye dertlenmesi gereksiz! Fenerbahçe’ye ancak “eksilince” yenileceği apaçık belli oldu ve bu hesapla (sanki) şampiyonluğu cebine koydu. Kupayı bıraktı ama mücadele kulvarlarını da Avrupa ve Lig ile ikiye indirdi ki, o da ayrı bir avantaj şampiyonluk için.
Elden geldiğince Fenerbahçelilere uymayan Beşiktaşlılara tebrikler bu arada. Yoksa bitmezdi bu maç.
Fenerbahçe’ye gelince... Ben moral kazandığına bile inanmıyorum. Rakibi çıldırtarak kazanmak ne zamandan beri zafer oldu?
Beşiktaş Arena’nın tadı kaçtı vesselam, futbolun yüzü kızardı. Üstelik yeni stadında ilk kez kaybeden Beşiktaş tarafından değil, Fenerbahçe marifetiyle!
Beşiktaş’ın hiç aklına gelmeyecek bir baskıyla başladı maça Fenerbahçe... Advocaat kazanmak için kadro kurmuştu sanki. Takımın başlangıçtaki niyeti, mücadelesi de öyle gözüktü.
Tabi Beşiktaş gibi bir güç karşısında sürdürmesi mümkün olmadı. Fenerbahçe baskısı ancak on dakika devam etti. Bu arada Lens’in ayağından açtığı topla kaçırdığı bir fırsat var ki, Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki tek gol şansıydı.
Devrenin geriye kalan yarım saatinde Beşiktaş üçgenler kuran, kanatlardan sel gibi gelen kendi oyununa evrildi. Fenerbahçe ise yaslandı tam bir deplasman takımı şekline girdi.
Aynı koşullar devam etse Fenerbahçe’nin hiç şansı yoktu.
Ama Fenerbahçe’nin biraz da tahrik kokan sertliği sürdü gitti. Bu sertliklere isyan eden Beşiktaşlıların başında Oğuzhan vardı. Takımın geri kalanı ise sinir küpüne dönmüştü. Oğuzhan’ın ilk 45 dakikası Alper’le, Van Persie ile tartışmakla geçti dense yeridir.
Sahada bu gerilim sürerken kafası futbolla meşgul olan Beşiktaş’tı... Uzun toplardan vazgeçip rakibe yüklenen Beşiktaş, Şener’in tarafından yaptığı her akında tehlike yaratıyordu. Çünkü Talisca’ya zimmetlenen Mehmet Topal, Şener’e yardım edemiyor, Lens’in savunmaya hiç katkısı olmuyor, hızlı Babel’e çok güzel alanlar kalıyordu solda. Quaresma’yı durdurmuştu ama Mehmet Topal’a rağmen Talisca’yı tutamıyordu Fenerbahçe.
Biri Oğuzhan’ın, üçü Talisca’nın dört gol pozisyonu ardından Van Persie olaya el koydu!
Lakin, el koyarken futbol ustalığını değil futbol sinsiliğini kullandı.
Zaten Oğuzhan’la itişiyor, seyirciye işaret çekiyor bu maçta tansiyon yükselmezse hiç kazanma şansları olmadığını biliyordu.
Devre bitmesine beş dakika kala ender bir Fenerbahçe hücumunda topsuz alanda hakem görmeden Tosic’e sarı kartlık işler yaptı Van Persie... Tosic tuzağa düştü. Aynı şekilde yanıt verdi ama hakemin gözü önünde.
Direkt kırmızı kartla oyundan atılan Tosic’i uzun süre teskin etmek mümkün olmadı çünkü işin kurdu olmuş Van Persie tarafından ketenpereye getirildiğini biliyordu.
Derbi sinir harbine döndü o anda. Devre arası yetişmese iki üç kişinin daha atılması, hatta Şenol Güneş’in tribüne çıkması işten bile değildi.
İkinci devre Fenerbahçe’nin karşısında on kişilik Beşiktaş vardı ki, artık durum eşitlenmiş sayılırdı!
Evet, Fenerbahçe ancak eksik Beşiktaş’a üstün gelebilirdi...
İşin enteresan tarafı, Fenerbahçeliler’in sinirleri alınmış gibiydi soyunma odasında... İtiş kakışı bırakmışlardı. Hapşırsa atılacak Van Persie’yi çıkarmayan Advocaat da zararını Beşiktaş’ın gördüğü sinir harbinden memnun olmalıydı ki, “aynen devam” diyordu!
Neye devam? Psikolojikman yıpratmaya mı? Gerilime mi?
Eksilmeden önce ezildiği Beşiktaş’a artık karşılık verebiliyordu Fenerbahçe. Topu ileri taşıyabiliyor, Mehmet Topal bile rakip ceza alanı önünde dolaşabiliyordu. 49’da Sow’un kaçırdığı bir röveşata golden önceki işaret gibiydi.
Şenol Güneş, eksik takımını biraz daha dirençli kılabilmek için Talisca ile Mitroviç’i değiştirmek zorunda kaldı. Amacı Fenerbahçe’nin orta saha paslarını azaltmaktı.
Yetmedi tabi... Artık sahada bilinen Beşiktaş değil, pençeleri sökülmüş Kartal ve kalan izler ile rüzgar vardı.
Ve maçın bitmesine yirmi dakika kala derbinin başrol oyuncusu Van Persie’den Fenerbahçe’nin golü geldi... Galiba felek Beşiktaşlılar’ın sabrını sınıyordu.
İyi dayandı ev sahibi!
İçine sindiren Fenerbahçeliler açısından ise bu büyük bir zafer!