Fenerbahçe takımı, belki Kadıköy’de derbi geleneği etkisiyle, belki Cocu’dan sonraki tufandan korktuğundan, sezon başından beri en özverili futbolunu oynadı Beşiktaş’a karşı; bu da ancak beraberliğe yetti.
Evet, Fenerbahçe takımı... Cocu pek dahil değil bu çabaya.
Hollandalı Hoca hiç mi bir şey yapmadı derseniz, en azından yine dört beş değişiklikle herkesin aklını karıştırmaması bile katkıdır. Konya maçındaki takımı Skrtel’in yerine Reyes’i ekleyerek sürdü sahaya...
Asıl farklılık Beşiktaş’taydı ama Şenol Güneş’in tercihleri de ne takımı ne de skoru etkileyemedi. Sıfır yani...
Kadıköy’de beraberliğin Fenerbahçe açısından etkisi sıfır bile değil, eksidir.
Yenilse yenilenebilir, kazansa umutlanabilirdi, hiç biri olmadı.
Şimdilik halının altına süpürülecek sorunlar...
Korkulanın, hatta umulanın tersine Fenerbahçe derbiye büyük maçların büyük takımı gibi başladı!.. Tabi kendi ölçülerinde... Düşük vitesle de olsa koşan, basan, gol arayan Fenerbahçe’ydi. Pas hatası yapan Beşiktaş...
Bunda Beşiktaş belkemiği Medel’in kırmızı kart cezalı olması büyük rol oynadığı kadar Şenol Güneş’in “az ama öz” değişikliklerinin de payı vardı. Cocu’ya mı özendi nedir, orta alanı ve forveti karıştırmak istemişti sanki.
Ama bir handikapı vardı Fenerbahçe’nin; oturmuş rakip karşısında yeni takım olmak. Akınları olgunlaştıramama, baskıda sürekliliği ve hedefi yakalayamama sebepleri, birbirlerini yeterince tanıyamamaları, anlayamamalarıydı. Her şeyin yenisi iyi değil demek ki!
Yine de ilk devreyi 3 gol atacak fırsat ve beceriyle oynadı Fenerbahçe... Aatif, Ayew ve direkten dönen Hasan Ali şutu gol yazabilir, maç çok farklı bir hikayeye sahip olabilirdi. Aslında Fenerbahçe’nin gizli santrforu Hasan Ali’ydi bu maçta!
Ancak Beşiktaş’ın öndeki yetenekleri, her ne kadar Babel alışık olduğu sol kanat yerine santrfor oynasa, Quaresma, Fenerbahçe sertliği ile adım atamadığı gibi kendi arkadaşlarının isabetsiz paslarıyla çıldırsa da, Lens ile birlikte döne döne fırsat aradılar ve 40. dakikada Babel buldu aradığını... Sertti, ustacaydı ama Babel’in o fırsatı bulması ile Skrtel’siz Fenerbahçe savunmasının ne kadar yumuşadığını gösteriyordu.
Açıkçası ilk yarı için futbolun Fenerbahçe’ye küskünlüğü denilebilir. Sezon başından beri yapamadıklarının intikamını aldı futbol. Çünkü o oynadı, soyunma odasına Beşiktaş galip girdi.
İkinci yarıda ise tam tersi. Beşiktaş gole yaklaştı Fenerbahçe attı.
İkinci yarı sahada yan ve geri paslarla oyunun hızını kesen adeta öndeymiş gibi davranan ve herkesi hayrete düşüren bir Fenerbahçe vardı. O kadar ki, Cocu on dakika sonra Jailson’la birlikte çakılı oynayan Mehmet Topal’ın yerine Eljif’i oyuna sokmak zorunda kaldı. Ardından Aatif’ın yerine Valbuena’yı aldı.
Aslında bu değişim gerekliydi. Çünkü Fenerbahçe öne çıkıp gol aramaya başladığı anda Beşiktaş’ın hücum hattı boş alanlar buluyor, bir anda kaleye iniyorlardı. Topu ileride tutabilecek adam lazımdı artık Mehmet Topal garantisinden de yoksun Fenerbahçe’ye.
Karşılığında 70. dakikada takımı yeniden kurdu adeta Güneş. Oğuz ve Lens’i çıkarıp Larin’i santrfora, Ljajic’i arkasına, Babel’i sola koydu ama daha ayaklarına top değmeden Hasan Ali’nin muhteşem ortasına Ayew’in şık kafası ile skor 1-1 oldu.
Sakın beraberlik golünü Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın değişikliklerine bağlamasın kimse... Yine maçın acar adamı Hasan Ali soldan topu taşıdı, Ayew de kafa vurdu o kadar...
Derbiler teknik direktörlerindir derler, bu derbi değildi.
Kalan dakikalar “Rus Ruleti”ne döndü tabi. Hesap kitap kalmadı. Oyun genişledi. Orta saha otoban oldu. “Atan kazanır” oynandı yirmi dakika. Beşiktaş sağlı sollu ortalarla gol ararken, Fenerbahçe aynı şeyi kontratakla yapmaya çalıştı.
Ancak “dostlar alışverişte görsün” kabilinden...
Duruma bakarsanız skora razı değillerdi ama ortaya koydukları futbolla derbide rakibi devirmek gibi çılgın bir sonucun gelmeyeceğini en iyi sahadakiler biliyordu tabi.
Sonuç etkisiz ve getirisi olmayan bir derbi daha geldi geçti. Dağ taş yerinden oynayacaktı, yaprak kımıldamadı.