Galatasaray Başkanı Sayın Mustafa Cengiz, kendisiyle şöyle bir muhasebe yapıyor olmalı:
“Her şeyden önce uğurlu adamım!.. Galatasaray’a başkan oldum, ayağımın tozuyla şampiyonluk kupasını kaldırdım.
Yeni sezon geldi, yine şampiyonluk yarışının tepesinde takım... Fenerbahçe’nin “taraftara el açıp” topladığı parayı Galatasaray’a futboldan kazandıracağım.
Tamam; sezona santraforsuz başlayıp Şampiyonlar Ligi’nin lokum gibi grubundan çıkamadık ama hatadan döndük...
Türkiye Kupası’nda finalistiz.
Tribünler dolu.
Mali yapıyı az da olsa toparladım...
Daha ne yapayım?
Nedir bazı Galatasaraylıların benimle alıp veremediği?..”
***
Cevabı basit!
Tıpkı bülbülün başı belası...
Dili yani... Kendisinin “içtenliğine” bağladığı, “özüm sözüm bir” diye iftihar ettiği, özgüveni tarafından sürekli mahmuzlanıp “kazaya” azmettirilen üslubu var ya; işte o en büyük düşmanı.
Galatasaray’ın şampiyonluğu “spontane” değil ama sayın Başkan’ı küme düşürten konuşmaları “spontane” ve karşılığı “Gaf Kupası”...
Daha kötüsü sadece “gaf” yapmadığını düşünenler...
“Oya gibi işlenen şampiyonluğa” bu da mı dahil acaba?
***
Sayın Başkan üşenmesin, mazbatasını aldığından beri “dilemek zorunda kaldığı özürleri” alt alta yazsın, toplasın. Gelmiş geçmiş Galatasaray başkanları veya rakip kulüplerin başkanlarıyla bir karşılaştırsın...
Uzak ara rekortmendir kendisi.
Evet... Özür dilemek fazilettir.
Ancak iki nokta önemli. Biri nedeni, öteki miktarı!
Bu kadar çok özür gerektirecek şey yapmak, yapılan hataların niteliğine bağlı olarak farklı şekillerde isimlendirilir sonra.
Boşboğazlık, patavatsızlık gibi.
Hata var; “iş yapanın yaptığı”...
Hata var; “çok konuşanın” tuzağı.
Sayın Mustafa Cengiz “pardon”larının tamamı “dil sürçmesi” kaynaklı.
Hep “yanlış anlaşılıyor” ne hikmetse.
Acaba öyle mi?
***
Son “özrün” muhatabı kendisini “terbiyesizlik” ile suçlayan Galatasaray’ın efsane başkanı Faruk Süren’di.
Herkes biliyor ki, Süren’in Genel Kurul’da söylediği ve doğru çıkan “seçim kararı almazsan ibra etmeyecekler” uyarısı için ertesi gün “ne söyleyeceğimi çok iyi biliyordum” demişti sayın Cengiz... Yaklaşık bir ay sonra “Küfür etmesi gerektiğini” ama içine attığını ima etmişti.
Genel Kurul’un kırkı çıktıktan sonra sayın Süren “terbiyesizlikle” suçlayınca dileyiverdi özrünü sayın başkan.
Onu da yanlış diledi...
Özrün konusu “küfür etmedim” değil, “uyarını tehdit olarak algıladım” olmalıydı.
Tehdit edildiğine hâlâ inanıyorsa özre de gerek yok ki...
İnanmıyorsa, meseleyi başlatan yanlış anlamanın ihtiyacı var özür dilemeye.
***
Özür dilerim ama “oya gibi işlediği şampiyonluk süreci” uğruna bu kadar ters-yüz tutumlar sergilememeli bir başkan.
Üstelik bu manzara uzaktan...
Bir de kulübün öznesi Galatasaraylıları düşünün.
Galatasaray’ı mali ve sportif açıdan hiç de kötü yönetmeyen Başkan’a ısınamayan bazı Galatasaraylılara hak vermemek olası mı?
***
Sayın Başkan “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” diyorsa şayet... O zaman “ne istiyor bazı Galatasaraylılar benden” diye dertlenmemeli.
“Şurası iyi, burası kötü” başkan olmaz, -zamana zemine ve kendi değerler listesine göre- herkes dilediği yerden tutar başkanı. Kimine berbat gelir kimine şahane.
Şampiyonluk da kesmez!
Sayın Cengiz akıllı insan, onun için koydu “çok da başkan olmak istemiyorum hani” şerhini! Biliyor ki, olsa bile garanti değil iktidarı.
Çünkü “her şeyin bedeli vardır”.
Hele hikaye insan ilişkilerine dayanıyorsa... İyi işler, kötü ifadelere kurban gider çoğunlukla.