Nasıl ki, en fena yalan, içinde doğrular olansa... Kriz yönetmenin en berbatı da, doğru ve yanlış hamlelerin iç içe geçtiği şekildir.
Problem çözülmemekle kalmaz, boyut değiştirip metastaz yapar, ilk halinden umulmayacak hasarlar açar.
Ne çözmeye çalışan anlar altında kalınan başarısızlığın sebebini, ne izleyen ne de sorunun sahibi.
Galatasaray’ın Gomis meselesi gibi!
Sorun basit bir para hesabıyla başladı:
Galatasaray’ın geçen sezonu kendi golleriyle şampiyon bitirdiğini düşünen Gomis, transfer mevsiminde zam istedi.
Kulüple yaptığı sözleşmeye aykırıydı... Alışılmadık bir davranıştı. Ama “isteyenin bir yüzü” idi sonuçta!
Hem, transfere para bulmak için portföyündeki her kıymeti tartıp ölçen, bu huzursuz koşullarda hesap kitap yaparken gözüne Gomis’i kestiren Galatasaray vardı ortada.
Gomis satılacak takım kurtulacaktı!
“Vefasızlık” söz konusuysa tek taraflı değildi hani.
Oturup düşünmüş olmalı Fransız:
“Şampiyon yaptım. Şimdi satılırsam bütçeyi kurtaracağım. Madem bu kadar kıymetliyim; kalırsam bari fiyatımı arttırayım”!
Valla işine gelmedi değil Galatasaray’ın...
Gomis gitmek için uğraşıyordu, Galatasaray gönderip para kazanmak için.
Galatasaray’ın ikinci hamlesi “doğru” sayılabilirdi en azından:
“Git o zaman”!
Ama taraftar korkusundan vahim bir hata ile gölgeledi doğru hamlesini Galatasaray...
Ya Gomis’ten sonra goller suyunu çekerse? Takır takır gol atıp Galatasaray’ın şampiyonluğunda başrolü oynayan Gomis’i yollamayı nasıl izah edeceklerdi?
“Bozalım şunun imajını” demiş olmalı bir Galatasaray aklı.
“Haber sızdırma mekanizması” çalışmaya başladı... Gomis’in “sempatik, sevimli” etiketleri karalandı:
“Zam istedi, mali durumu anlattık. O sizin sorununuz dedi”!
Yani…
“Ey Galatasaraylı... Berbat bir adam bu Gomis. Açgözlü. Egoist. Fırsatçı. Satalım, cukkayı doğrultalım, siz de tavır yapmayın!..
Bu arada atamadığı penaltıyla Süper Kupa’ya kan doğramaz mı Gomis...
“Hıyarım var” diyene “tuzla koşanlar” bu fırsatı kaçıramazdı. Zaten kulübü tarafından madara edilmiş adamın üzerine çullandılar bir güzel.
“Penaltıyı atacağı köşeyi göstere göstere kullandı, kaleciye teslim etti” diyen bile çıktı.
Yahu atacağı tarafı çok belli edip oraya atmak da bir penaltı kullanma tekniği değil midir?.. Karşısında golün kralı adam var. Kaleci “yemedim” deyip ters tarafa yatar yüzde elli.
Neyse… Sonuçta Gomis’in imajı yerlerde...
Ve sazı Galatasaray adına büyük bir Galatasaraylı aldı:
Fatih Terim.
Açık söyleyelim; tam da üzerinden otorite sağlanacak durumdaydı Gomis. Futbol yıldızı parlasa da taraftarın gönlündeki yıldızı göz kırpmaktaydı.
“Geç kulübeye” dedi Terim.
Sebep?.. Laubalilik yaptı. Kendini Galatasaray’dan büyük sandı!
Belki biraz formsuz olabilirdi Gomis. Ancak Terim’in ve necip milletimizin Gomis’e ilişkin kendini oyuna vermemek, tavır koymak gibi algıları doğruysa, suçun yarısı da Galatasaray’daydı aslında.
Galatasaray “yaramaz bu adam” demiş, gözümüz ona dikilmiş, her yaptığı batıyordu.
Ne olacak şimdi?
Mundar ettiler Gomis’i.
Ya yarı fiyatına Al Hilal’e satacaklar ya da bir süre yarım Gomis’le idare edecekler.
Dedik ya...
Sorun yönetmenin en berbatı da doğru ve yanlış hamlelerin iç içe geçtiği şekildir. Problem çözülmemekle kalmaz, şekil ve boyut değiştirip metastaz yapar, ilk halinden umulmayacak hasarlar açar.
Galatasaray’ın Gomis operasyonu gibi...