Dünya futbolunda Blatter ve Platini defterini kapatan FIFA soruşturmasını kim başlattı?
Amerika Birleşik Devletleri...
Ne Blatter, Platini ne FIFA üyeleri gıllıgışlı işleri orada yapmış, ne bir ABD’linin canı yanmış, ne de Amerika futbolun merkezi.
Kel alaka yani.
Ama “özgürlük ve demokrasi” bayraktarı ya ABD... Adalet Bakanı talimat verdi FBI işe girişti... İsviçre’de baskın ve bugünlere gelindi.
Yakındır; FIFA ve UEFA’yı da Afganistan, Irak gibi özgürleştirecekler şimdi!
Peki... Futbolun baronlarını yok eden FIFA etik kurulu kararının hemen arifesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ne dedi?
“Blatter’e Nobel Barış Ödülü verilmeli”!..
Blatter dünya futbolunu istediği kadar babasının çiftliği gibi yönetsin, Platini istediği kadar sakal yapsın, FIFA üyeleri organizasyon tercihlerini istediği kadar tarifeye bağlasın, “ABD asmaya, Rusya Nobel vermeye kalkıyorsa” fena halde midesi bulanıyor insanın.
Bu iş bizi aşar.
Hem biz önce kendi memleketimizdeki “kumpas”ı temizleyelim de... Tarihte eşi görülmedik “Büyük Futbol depremi” bizi hangi yönüyle ilgilendiriyor diyorsanız; tek kelime:
Fenerbahçe.
Sanmayın ki, Fenerbahçe şike yaptı/yapmadı falan diyeceğim.
Ya da Fenerbahçe kendini savunmaya çalışırken mağrur ve nobran duruşla onu aşağılayan adamların aynı anda “götürücü” olduğu ortaya çıktı diye “ilahi adalet”ten bahsedeceğim.
Benim diyeceğim; kimi felsefi yaklaşımlara göre futbol bir “din” haline gelmişse, Fenerbahçe onun “mübarek” kurumlarından biri olmalı!
Fetullahçılardan rakiplerine, savcısından hakimine, federasyonundan FIFA ve UEFA’ya kadar Fenerbahçe’ye ilişen herkes perişan oldu; o dimdik ayakta.
Espri bir yana, 3 Temmuz ve artçıları yüzünden futboldan nefret eden pek çok tanıdığım var benim... Düne kadar Dünya futboluyla avunuyorlardı. Onun da ne mal olduğu anlaşılınca futboldan kopan aklı başında insanlara yenileri eklenecek, futbol sadece lümpen eğlencesi haline gelecek diye korkarım.
‘Hakem çetesi’ ve ‘trafik canavarı’
Fenerbahçe Genel Sekreteri sayın Mahmut Uslu Gençlerbirliği maçında rakibe gösterilmeyen sarı kartlara tepki gösterdi, “Bunlar hata değil, çok yanlış şeyler” dedi... Yerden göğe kadar haklıydı tepkisinde.
Benim hesaplarıma göre 4 kart eksik. Sayın Uslu 6-7 olduğunu iddia etti ama gerçekten insafsız oynadı Gençlerbirliği futbolcuları zaman zaman.
Ve sertlik cezasız kaldı.
Fakaaat... “Bunlar hata değil, çok yanlış şeyler” cümlesi hatanın ta kendisi!
Sayın Uslu ne demek istiyor yani?.. Hakem hata yapmadıysa belli bir plan gereği davrandı o zaman. Kırk yılda bir maçını yöneteceği Fenerbahçe için kişisel planı olamayacağına göre, bu bir grubun, bir sistemin planı olmalı.
Birileri oturmuş karar almış, “Fenerbahçe’nin gazını keselim” demiş olmalı değil mi?
Sayın Mahmut Uslu’nun haklı olduğunu kabul edersek, bu coğrafyada futbol dediğimiz olay silme sahtekârlıktır ki, Fenerbahçe önleyebilse bile, ona yapılmasa başkasına yapılacaktır. Çünkü maçların kaderini etkileyecek çete orada öylece kalacak, üstelik her maça adalet dağıtan hakem kıyafetiyle çıkacaktır.
Bu feci bir inançtır şayet sayın Uslu gerçekten inanıyorsa!
Gereği ise bu oyunda dekor olmak, çeteyi başkalarına yönlendirmek değil, ortaya çıkarmak, yok etmek olmalıdır.
Ben sayın Uslu’ya hakemlerin hata yaptığını düşünmesini tavsiye ederim. Kimse parasını ve kişiliğini kaybetmek istemez milyonların gözü önünde maçı çevirmeye çalışarak.
Ve herkes hata yapabilir.
Hele gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemişse; “hatalar zinciri” ortaya çıkabilir.
Hatadan şikayet hem daha anlaşılır, hem daha kolay çözüme ulaşır.
Meçhul çeteler, komplolar öne sürmek, sanal bir “üst güç” yaratmak, çözümsüzlüğü içselleştirmeye, devamında ise kitlelere “lanet olsun böyle işe” dedirtmeye yarar sadece.
Bakınız; “trafik canavarı”!..
O alıyor canları, gazı kökleyenler, yanlış sollayanlar değil!
Terim ne yapsın?
Fatih Terim’in L’Equipe Magazin dergisine verdiği röportajı okuyunca yumruk yemiş gibi oldum!
Ozan Özcan Yılmaz’ın şiirindeki “balık suda yaşar, suyu bilmez” misali, biz de içinde yaşadığımız koşulların pek farkına varamıyormuşuz demek ki... Bir Fransız’ın sordukları beni kendime getirdi.
Avrupa Şampiyonası finallerine direk katılma hakkı elde etmiş Türk Milli Takımı’nın başındaki uluslararası tanınmış teknik direktör Fatih Terim’e ne Türk Futbolu, ne Dünya Futbolu soruluyor; varsa yoksa seyircimizin davranışları, Türkiye’nin durumu... Neredeyse Rus uçağını düşürüşümüz, Irak’taki askeri gücümüz, Esad karşıtlığımızı da koyacaklar Terim’in önüne!
Ve asıl mesele; seyircimiz...
Dostluk maçında Yunanistan Milli Marşı’nı ıslıklayan tribünler... Paris saldırısına saygı duruşunu saygısızlık gösterisi haline getirenler.
Güvenlik... Terör... Şampiyonadaki tek Müslüman ülke olmamız falan.
Terim sonuna kadar mücadele ediyor, “Biz Avrupalıyız” diyor, yabancıları sevdiğimizin altını çiziyor, hatta Türkiye adına özür diliyor tribünlerin tavrı yüzünden ama sonuçta eloğlu bizi böyle görüyor işte.
Fransa 2016 bu bakışa bir gözlük takmak için fırsat aslında. Terim ve futbolcularımızdan şüphemiz yok ama seyircilerimiz ayağını denk almalı.
Evet... Rica değil... Aklı başında olacaklar. Abuk sabuk mesajlar, tavırlar istemiyoruz. Her saçmalık hepimizin defterine yazılıyor çünkü.
Seninki dert mi Nani!
Nani isyan etti:
“Ben bu ülkeye tekme yemeğe gelmedim”!..
Biz de adaletten şikayet etmeye, baskı görmeye, işsiz kalmaya doğmadık bu ülkede ama çekiyoruz işte.
Gelirken düşünecektin.
Üstelik senin ödemelerin bol ve sağlam.
Haline şükret dostum.