Türkiye Kupası bizimdir ama “üvey”dir, “kayın”dır, “zarar”lıdır... Çünkü astarı yüzünden pahalıdır... Telefat, tahribat, hüsran ihtimali de cabası.
Adet yerini bulsun diye oynanır.
Olmasa da olur!.. Hatta olmasa daha iyi olur!
Slogan şudur:
Kupa = Angarya!
Bunlar benim tespitim değil; üç büyük formalı yöneticisinden hocasına, futbolcusundan taraftarına, hatta basın mensuplarına kadar pek çok futbol insanından işitmişsinizdir bu sözleri.
Öyle kolay kolay “aynı fikir” etrafında da birleşmezler hani!
Ama konu Kupa’ysa; adeta “kutsal ittifak”...
Her seferinde başlamadan mundar ederler Kupa’yı.
Ta ki, Kupa’yı alıp müzeye koyana kadar...
O zaman futbolun en değerli ikinci şeyidir Kupa... Hatta sahibine birinciden bile iyi gelir. Onurdur, gururdur, tesellidir, birincisini de almış olana bonustur.
Fena halde ikiyüzlülük kokuyor etraf!
Yine aynı terane.
Bu defa grup maçları da var ya...
İyice vır vır edip durdular.
“Bu ne çok maç”...
“Tekli eleminasyon olmalı” falan filan.
Sadece “sahalar yıpranıyor” demedikleri kaldı.
Ya “Sezar’ın hakkı”?
Kupa’yı karoyla karıştırmayalım lütfen!
Merak eden, kazanmışlara sorsun.
Futbolculara bol keseden yaptığımız bir ukalalık vardır hani, “sahada konuş” diye...
Aynen öyle yaptı Kupa da!
Sessiz sakin zamanını bekledi.
Ne oldu devre arasındaki Kupa maçlarında?
Resmen “Kupa bereketi”!.. Hem de her cinsinden.
Birincisi ve en önemlisi, yabancıların ayakları altında ezilen birkaç genç futbolcuya kendini gösterebilme fırsatı doğdu.
Pereira, Ramazan ve Uygar’ı kastederek “Fenerbahçe’nin geleceği garanti altında” diyor ya...
Nasıl görecektik, bilecektik onları Kupa olmasa?
Trabzonspor tıpkı şampiyonluk yıllarında olduğu gibi sırtını altyapı futbolcularına dayama fikri edinmişse, büyük ihtimalle Kupa’daki gençlerin direncinden, başarısındandır.
Sadece gençleri kazandırmadı devre arasındaki Türkiye Kupası Grup maçları...
Takımdaki “ıskartaları” kestirme yoldan ortaya çıkardı.
Mesela Galatasaray... Şimdilik Denizli’nin sildiği üç isim var.
Antrenmanda da anlar ve yollardı Denizli ama sonradan, onlar olmasa bile onları transfer edenler baş ağrıtırlardı.
Var mı şimdi Tarık Çamdal, Jose Rodriguez ve Jem Paul Karacan’a itiraz eden?
Peki, Kupa maçları sayesinde gol atmayı hatırlayan, yeni oyun formatı kurmaya cesaretlenen, çift forveti deneyen, Van Persie’yi özüne döndüren Fenerbahçe’ye faydası az mı oldu garibim Türkiye Kupası’nın?
Açıkça yazalım... Fenerbahçe şampiyon olursa, devre arasındaki grup maçlarının faydasını unutmasın.
Aynı cümle Beşiktaş’a da...
Bitmedi Kupa’nın faziletleri!
Şu maçlar olmasa nasıl hazırlanacaktı ikinci devreye Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe?
Bir otelin bahçesinde dandik takımlarla maç yaparak mı, yoksa tatilde sandıkları bir “Alman Çeliği”nden 3 tane yiyerek mi?
Morali/motivasyonu Antalya’da bırakıp dönenler çok olmuştur vakti zamanında...
Bazen şikayet edilecek noktalara geldiği de olur Türkiye Kupası’nın. Bazen gerçekten angarya olur.
Ama bu sezon herkesin işine yaradı.
Küçücük bir “iyi ki varsın”ı hak etti.
Merak etmeyin bozulmaz teşekkür almasa da!
Kupa aynı Kupa...
Başta önemsenmez, sonda kapışılır ama o hep aynıdır.
Kullanmasını bilene sadece müzede değil grup mücadelelerinde bile faydalıdır.
Son söz, yöneticiliği muhasebecilikle karıştıranlara:
Yılların önyargıları, para hesapları, kaybetme korkuları ile Kupa’yı “küçümsemek”, kafadan “iddiasızlığa” mahkum etmek neye yaradı ki, tribünleri boşaltmak dışında?