Gaziantep’in “çılgın taktisyen” hocası Sumudica, sahaya “rakibe özel” koskoca bir problemle çıkmış, Fenerbahçe’yi bildiği, alıştığı oyunu oynayamayacağı hale, Fenerbahçe’nin öndeki dörtlü forvetini işlevsiz duruma getirmişti.
Oyunu rakip kaleye yıkıp hücum ederek savunma yapamıyordu Antep’te Fenerbahçe. Çünkü karşısında beşli savunma, önünde dörtlü barikatla sağlam bir duvar vardı. Merkez kapalıydı. Rakibin hızlı kanatları Fenerbahçe’nin savunmayı öne çekmesini, ileride çoğalmasını engelliyordu. Arı gibiydiler.
Her topu kazandığında hızlı geçiş oyunuyla Fenerbahçe kalesine inen kanatları ve golcüsü Dragus hem Serdar Aziz’i zorluyor hem de oyuna zeka koyuyordu. O kadar ki, Serdar Aziz ilk yarı bitmeden sakatlanıp yerini yeni transfer Bonucci’ye bırakmak zorunda kaldı. İlginçtir, Bonucci ilk maçında neredeyse Dzeko kadar rakip ceza alanındaydı.
Fenerbahçe ilk yarı boyunca çok istediği geniş alanları bulamadı. Oyunu açamadı. Fenerbahçe’nin, Ferdi içeri girip Tadic’in çizgiye basarak topla buluşması ve Dzeko’yu pozisyona sokma planı da çalışmadı. Ama kazanma iştahı tükenmedi.
İkinci yarıya baskılı başlayan Fenerbahçe üç dakika sonra Fred düşürülünce penaltı kazandı, o gole öyle ihtiyaç vardı ki, Dzeko golü garantiye almak isterken direği nişanladı. Yeni penaltıcı lazım takıma.
Son yarım saatte İsmail Kartal’dan İsmal’in yerine Bathsuayi, Cengiz’in yerine İrfan Can hamlesi ve 4-2-4 formatı geldi. Ardından kötü günleri süren Tadic de kenara alındı ve King girdi. Ama ikinci yarının yıldızı iki yüzde yüz gol kurtaran Livakovic’ti.
81’de İrfan Can’ın kafayla attığı gole adeta şampiyon olmuş kadar sevindi Fenerbahçe. Haklıydı. Koruyucu elbise olmadan kovandan bal almak kadar zordu Gaziantep’ten üç puan almak. Bir o kadar da tatlı!