Hakan Şükür’ün fırtına gibi estiği Galatasaray’da, Milli Takım’da alternatifsiz olduğu yıllar...
Önceleri cemaatçi olduğu söylentileri dolaşıyor. Ardından kartları açıp masaya koyuyor Hakan...
“Hoca Efendi” diyor başka bir şey demiyor!
Kimse ağzını açamıyor tabi... Cemaat henüz terör örgütüne evrilmemiş, hukukta/askeriyede/siyasette operasyonlara girişmemiş ama yanaşanı ihya etmek gibi sıra dışı becerilere sahip.
Tam bir güç odağı. Alakası olmayanlar bile kedi gibi sürtünüyorlar, ufak tefek mesleki başarılarına katkısı oluyor cemaatin belli ki.
En berbat durumda olan da bizleriz!.. Evet biz spor medyası mensupları...
Hepimiz yüksek yüksek egolara sahip olduğumuz gibi çoğunluğumuzun ilkesi, prensibi hatta futbol dışında hemen hiçbir bilgisi olmadığı için “bedavaya” gidiyoruz sanki.
Cemaate yalakalığın karşılığı, işini/programını sürdürmekle sınırlı.
Hakan Şükür ise sahada yaptıklarıyla milli kahraman mertebesinde.
Bu üstün yetenek, topladığı tüm sempatiyi/sevgiyi götürüp cemaate yatırıyor. Adeta vitrin oluyor onlara.
Kazanmak ve başarmakla özdeşleşmiş yakışıklı bir idol netameli bir organizasyonu ne kadar sevimli kılar, gençlere ne kadar örnek olur siz hesaplayın.
Spor medyasında bu gidişe direnenler, ben ve bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar meslektaşım...
Hakan Şükür’ün futboluna söyleyecek lafım olmuyor tabi... Ama saha dışında her cemaat çağrıştıran sözüne, her davranışına, her duruşuna veryansın ediyorum.
Hatta ölçüyü kaçırmayı bile göze alıyorum.
Çünkü moda haline geliyor cemaatçi olmak. Futbolcuların pek çoğu Hakan’ın liderliğinde cemaatin “futbol birimini” oluştururken, sokaktaki vatandaş futbol üzerinden hızla alışıyor cemaate...
Kimileri “Hakan Şükür takıntım var” diye düşünüyor...
Oysa bugünleri tahmin edemesem bile, cemaat örgütlenmesinin tehlikesini hissediyorum.
Üstelik Atatürk gibi bir rehbere sahibim.
Yazdıklarımın etkisiz olduğunu söyleyemem... Bunu hayatımın zorlaşmasından anlıyorum.
Bir gün deplasman maçını yazmak için meslektaşlarımla birlikte gittiğim Anadolu kentinde, otelin lobisinde oyalanırken futbolu bırakıp taze yorumcu olmuş Türkiye’nin en büyük futbolcularından biri yanıma geliyor ve biraz övgü dolu sözlerin ardından “Abi sen Hakan Şükür’den niye nefret ediyorsun” diyor...
Adını yazmayacağım. Şu anda da futbol yorumlarına itibar edilen bir arkadaşımızdır kendisi ve kişisel olarak severim gerçekten...
Hem; hayata sadece futbol yönünden baktığı için ulusal tehditlerin farkında olmadan safiyane bir şekilde de sormuş olabilir.
O gün “Milli Güvenlik Kurulu’nun tehdit saydığı bir yapılanmaya hizmet ediyor her şeyden önce” diye geçiştiriyorum.
Bugün ne demek istediğimi anlamıştır muhtemelen sevgili yorumcu kardeşim.
Yıllar geçiyor... Bu kez yine bir Temmuz günü şike davası patlıyor.
Serpilmiş güçlenmiş cemaatin Fenerbahçe üzerinden toplum mühendisliği girişimini kavrayamayan bizimkilerin çoğu ekmeğine yağ sürüyorlar devlet içindeki illegal yapılanmanın.
“Tapeler apaçık”...
“Durduk yerde içeri almazlar ya”.
Hatta, Emenike’nin para sayma görüntülerini gözleriyle gördüğünü bile iddia ediyor yorumcu müsveddeleri.
İlke, prensip olmayınca, hayata futbolun at gözlüğü ile bakınca pek çoğunun bilmeden “fetö fedaisi” olduğundan eminim...
En acısı da “Fenerbahçeli olmadıkları için” ateşe odun atanlardı ama...
Düşünün; rakip takım zayıflar bizimki daha kolay şampiyon olur diye ülkeyi ahtapot gibi saran örgütün değirmenine su taşıyacak kadar büyük salaklar.
Ama ruhunu satanlar da vardı mutlaka. Onlar her daim güçlü görünenin yanında oldular, ömürlerini de öyle tamamlayacaklar.
Utanma da olmayınca, ilaçsız durumdalar.
Bana gelince... Şike sürecinde de hayatım zorlaştı tabi... Gazeteme baskılar, beni terörle mücadele şubesinden uyarmalar falan.
Zaten hiç rahat yaşayamadım ki!.. Çünkü gerçek gazetecinin durması gereken yerde durmaya çalıştım. Kimseye yaslanmadan, doğrunun yanında, güçlüye muhalif...
Niye yazdım bunları?..
Şekip Mosturoğlu’nun “Spor medyası da kendini sorgulamalı ve temizlenmeli” açıklaması tetikledi beni.
Hepimizin bol keseden eleştirdiği yöneticilerden bir tanesi, elindeki aynayı yüzümüze tutunca kimilerinin yerine ben utandım, karar verdim.
Tabi darbe girişimi asıl...
İşte çocukları okutmaktan ve hayır hasenat işlerinden başka meşguliyeti olmadığı iddia edilen(!) illegal yapılanma, ihaneti buraya kadar getirdi.
Meclis’e vatandaşa, askere, polise kurşun ve bomba.
“Darbe manyağı” nesildenim ama bu kadar rezilini hiç görmedim.
Bugünden sonra o örgütü en çok lanetleyenler de spor medyasından çıkacaktır ve muhtemelen zamanında Fetullahçıların paçalarına sürünenler en başta olacaktır merak etmeyin.
Mosturoğlu haklı... Bizim de temizlenmemiz lazım.
Futboluna tek kelimem olmadığı halde bu ülkeye en büyük zararlardan birini veren örgütü uzun yıllar sevimli kılan, üstelik bunu futbol üzerinden yapan hiçbir zaman haz etmediğim Hakan Şükür’e gelince...
Bugün ne düşünüyor merak ediyorum.
O cici cemaati, ne hukuk bıraktı ülkede ne adalet. Futbolu da zehirlerken kendisi başı çekti. Çıksın konuşsun. Ya, “yazık oldu bizim darbeye” desin!.. Ya da özür dilesin futbolda devşirdiği Fetullahçılar için.
Peki futbol yazarları/yorumcuları?..
Valla ben muhasebemi yaptım yukarda... Darısı herkesin başına.