Milli maç arasından önce ikisi de kazanmak zorunda olan Fenerbahçe ile Osmanlıspor maçından ne beklenirdi?..
Futbolu falan bir kenara koyup skor için yırtınan takımlar değil mi?
Osmanlıspor’a uyardı doğrusu...
İleride Aminu, Serdar, Regattin gibi atletik ve hızlı futbolcuları vardı. Ortadan Musa ile Lawal’ın katkıları malumdu. Zaten hocası altı hücumcuyla başlamıştı. Onlar sekize çıkarıyordu.
Ama bugüne kadarki Fenerbahçe ile yakından uzaktan alakası yoktu “iyi futbol yerine iyi skor” aramanın.
Üzerinde emanet elbise gibi duruyordu.
O topa sahip olurdu; ancak ruhuna asla!..
Geçen hafta pas verecek adam bile bulamıyordu ayağına topu alan.
Üstelik 9. dakikada Valbuena, 33’de Isla sakatlanarak çıkmış, Aykut Kocaman’ın hamle yapacak hali bile kalmamıştı.
Tek çıkış yolu vardı, gerçekten özveriyle ve arzuyla oynayan Fenerbahçeliler ki, sezon başından beri bununla da pek alakası yoktu Fenerbahçe’nin.
Yine de fena başlamadı maça... Biraz önde bastıktan sonra henüz 7. dakikada Ozan’ın şık pası Giuliano’nun akıllı vuruşu ile öne geçti.
Lakin golden sonra oyunu yine rakibe bıraktı Fenerbahçe...
İsteyerek değil tabi... İleride top tutacak ve tehlike yaratacak Valbuena yokluğu, bir kanadı düşüren Isla sakatlığı, Osmanlıspor’un daha cesaretle Fenerbahçe kalesine doğru akmasıyla sonuçlanmaya başladı.
Aslında puan cetvelinin son sırasındaki Osmanlıspor dört-beş misli büyüğü Aslan’a kafa tutan “bal porsuğu” gibi bir takımdı!
Dört dörtlük değildi ama pes ettirmek, yıkmak, durdurmak çok zordu.
Aykut Kocaman’ın bu maça başlarken takımda yaptığı tek değişiklik Kameni yerine Volkan’ı tercih etmek olmasaydı, araya paslarla çizgi savunmayı aşan Aminu’nun, Regattin’in daha ilk yarıda topla birlikte Fenerbahçe kalesine girmesine kimse engel olamazdı.
İkinci yarıda ise Aykut Kocaman Fenerbahçelileri arkada verdikleri büyük boşluklar için uyarmış olmalıydı ki, Osmanlıspor forvetleri ara topla Volkan’la daha az karşı karşıya kalmaya başladı.
Tabi orta sahada daha kalabalıklaşan ve savunmada stoperleri birbirine yaklaştıran Fenerbahçe takımıydı asıl engel. Bir de Fenerbahçe stoperlerinin görmezden gelinen sarı kartlık hamleleri tabi.
Yine de Osmanlıspor’un beraberlik çabaları bitmedi. Ama ilk yarıdaki gibi araya uzun toplarla kolayca değil, oyun kurarak, topu taşıyarak...
Bu da Fenerbahçe’ye bildiği bol paslı set oyunundan örnekler verme fırsatı yarattı.
Ne fırsat ama!.. Fenerbahçe için en büyük tehlike “bildiği futbolu” oynamasıydı.
Bildiği oyun, felaketiydi Fenerbahçe’nin Aykut Hoca dışında herkesin bildiği gibi.
Başının belasıydı ve maçın son çeyreğinde yine yaptı yapacağını.
Rakibin sağ kanadı gereğinden kolay kullanması, Numan’ın 85’de direkten dışarı çıkan kafası ve Fenerbahçe’nin son saniyelerde gol yeme alışkanlığı kötü sinyaller veriyor, Fenerbahçe bir önlem geliştiremiyordu sahada. Eveleme-geveleme futboluna devam. Yetmedi, savunma hataları...
Aminu beraberliği sağladığında maç bitmek üzereydi.
Son üç maçta ancak üç puan alabilen Fenerbahçe, Galatasaray’ın uzak ara yaptığı şu süreçte bir şeyleri değiştirmek zorunda.
Belki de geldiğinden beri en doğru tespitini yapan Hoca’nın dediği gibi Fenerbahçe’de net olan tek şey “başarısızlıktır”.
Futbolda her başarısızlığın bir hesabı vardır.
Ne işe yarar demeyin... Şimdilik Aykut Kocaman’ın istifasını kabul etmek en makul ve mantıklı olandır.
Aksi halde kaos kaçınılmaz olacak, bu sezon takımı Aykut Kocaman’a emanet eden irade sorgulanacaktır.
Doğa kanunu kadar kesindir bu futbol kanunu.