Söylemekle olmuyor işte... Kırk bin kere de “Dünya Derbisi” deseniz, böyle aciz ve hedefsiz durumdaki Galatasaray ile Fenerbahçe’nin maçı, ezeli rekabetteki bir istatistikten öte anlam taşımıyor.
Bırakın heyecan vermeyi, “bir zamanlar neydi bunlar” diye insanın yüreğini burkuyor açıkçası.
Ötmeyen kanaryalı, kükremeye mecali kalmamış aslanlı, “ne oldum deme” mesajlı bir La Fontaine hikayesi sanki.
Nasıl heyecanlansın millet?..
Bir kere “iddia” yok ortada. Hadi yok demeyelim de; yarı yarıya...
Hedef deseniz, çeyrek porsiyon.
Futbol hiç yok.
Yıldız yok, hoca yok.
Tarih bilinci olmasa, mazi yaşam sayılmasa, bu derbi kimin umurunda!..
Hepi topu nostalji yani.
İşin özeti, sadece renklerin ve armaların gururundan söz edilebilir; tabi farkında olan kaldıysa...
Galatasaray ve Fenerbahçe sezonun mirasyedileriydi. Birikmiş sevgileri yiyorlardı.
Tükettiler.
Aşık Veysel’in “güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa” mısrası gibi aşkı sorgulama sürecine girdi insanlar.
Bu kez sadece aşık olanlar merak edecek derbideki skor tabelasını. Böyle giderse gelecek sefere onu da bulamazlar.
Bizim Dünya Derbisinin aslı astarı bu işte.
Sadece iki insan dışında!..
Bu ülkede iki kişi var ki, onlar için heyecanı tarif edilemeyecek boyutta olacak derbinin.
Galibiyet “hayat”, yenilgi “yolun sonu” onlara...
“Dünya Derbisi” değil ama “Öteki Dünya Derbisi” gibi Galatasaray Başkanı Dursun Özbek ile Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a.
Kaybedenin başkanlık kariyeri mefta!
Kolay değil... Kaybedene “kardeşini de al git” diyebilirler kulüpten!
“Olmadı yar” şarkısı eşliğinde takım kurma, hoca bulma yetersizliklerinin bedelini ödeyebilirler.
Kimbilir, belki de kulüp yönetiminde yaşadıkları en büyük derbi onlar için.
Kritik ötesi... Önemli fazlası. Şampiyonluk maçı, Avrupa finali sanki.
Tersliğe bakın, iki büyüğün içine düştüğü durumu kavrayın.
Başkanların artık ezberlenmiş futbol hatalarını, tercih facialarını tekrarlamaya gerek yok şimdi...
Yarattıkları hayal kırıklıklarını da geçelim.
De Facto’ya bakalım.
Ortada “ezeli rakibi yenen için hazırlanmış” bir tek “af jokeri” var... Başkanlar iki.
Biri kapacak, diğeri derdini bile anlatamayacak.
Suçu yükleyecek kimse de kalmamış.
Hoşgörüsüne sığınacak seyirci deseniz, hiç bulamazsınız.
Japonya’da çok daha ileri giderler ama normal şartlarda “kusura bakmayın” deyip vestiyere doğru yürümek gerekmez mi en azından biri için?
Diyeceksiniz ki burası Türkiye...
Hafızamız rakı şişesindeki balıktan beter.
Emanet ederler o hafızaya, geçiştirirler, el altından transfer haberleri falan, yeni sezona Allah kerim!
Hayır... O kadar basit değil.
Birikmiş çok şey var.
Üstüne bir de derbi yenilgisi...
Tüy diker.
Maç Aziz Yıldırım ile Dursun Özbek arasında... Kaybeden gider.
Teknik direktör gibi apar topar olmasa bile “yeni başkan adayları”, “kulüp dinamikleri”, “reform ihtiyacı” falan diye takım iyi giderken kimsenin hatırlamadığı bilimsel ve sosyolojik gerçekler ortaya çıkar ya; işte onların hepsi bu derbide filizlenir.
Önümüz bahar. Çok çabuk serpilir.
Dünya Derbisinin de bu kadar fonksiyonu olacak. Hiç değilse iki kişi heyecanlansın artık.