Hesaba göre, Antik Roma arenasındaki “zalim infazların” çağımız futbolunda izdüşümü olacaktı Fenerbahçe-Kayserispor maçı!..
Aslan Fenerbahçeliler çıkacak, Kayserispor’u çıtır çıtır yiyecekti!
Fenerbahçe bir haftadır ağzına lokma koymamıştı, Kayserispor yaralıydı. Sonuç kaçınılmazdı. Başparmaklarını aşağı çevirmiş tribünler mutlu keyifli bir Noel tatiline girecekti böylece...
O da ne?..
Kaderine razı olmayan kurbanlar direniyor, hatta fırsat bulunca aslanları dişliyorlardı bile.
“Malum son”u sadece geciktirmekten başka bir işe yaramadı bu direnç.
***
İkinci yarısı “en kolay” maçın, ilk yarısı nasıl “en zor” olmuştu?..
Kadıköy’de önde basıp bunaltan, üstün forvetleriyle rakip kaleye beşinci viteste uzanan Fenerbahçe’yi 45 dakika boyunca sahaya uzunlamasına ve genişlemesine yaymıştı Prosinecki.
Kurumuş çarşafı gerip, buruşuklarını düzeltir gibi...
Maçın ilk yarısı, gelmiş geçmiş en geniş Fenerbahçe vardı sahada.
Mecburen uzun toplarla Emenike’den medet uman, yaklaşamadığı rakip kaleyi uzaklardan Baroni ile yoklayan bir takım.
Oysa, zorlu Şubat ayına kadar kapanmaması gereken bir puan farkı vardı.
Uzun yenilmezlik serisinden sonra geçen hafta Karabük yenilgisiyle kalbe düşen şüpheleri yok etmek, sekiz senelik 40 puan barajını geçmek zamanıydı. Gel de anlat “potansiyel” kurbanlara.
***
İkinci yarıda Fenerbahçe’nin imdadına, düzelen pas trafiği, hızlı oyunu hatırlaması, huyu olan baskıyı tekrarlaması yetişti. Bir de maç planlarını Fenerbahçe’ye teslim eden ve savunmayı rafa kaldıran Kayserispor... Ve penaltıyla birlikte onbir dakika içinde gelen 4 gol... Üçü Fenerbahçe’nin.
Fenerbahçe, Karabük maçıyla başlayıp Kayserispor’un ilk yarısıyla birlikte tam “üç devre” süren sersemliğini atmıştı bir kere. İştahı yerine gelmişti.
Artık sekiz kişi birden ceza rakip ceza sahasına giriyordu bir pozisyon peşinden.
Yani bilinen Fenerbahçe’ye dönüş...
Sow’den sonra Caner’in muhteşem golü sadece tabelayı beşlemedi; tribünlere, Fenerbahçeliler’e “iyi tatiller” dedi...
“Birbuçuk hafta sendeledim, atlattım.”
Tam yılbaşı hediyesi.