Fenerbahçeli Emre vakası için “ağaca dayanma kurur, adama dayanma ölür” sözü az bile...
Camiaya, kulübe, başkana da dayanmayacaksın...
Kurumazlar, ölmezler ama gün olur taşıyamayacak hale gelirler. Yetenek, şan, şöhret, cemaat, siyaset hepsi hava. Kulüp militanı gibi davranmak da boşuna.
Memleketin bir kısmına sırt verip bir kısmına gider yapıyorsan, Emre gibi televizyondan öğrenirsin en büyük aşkınla vedalaştığını. Üstelik yeni transferin basın toplantısında çerez kabilinden.
Fenerbahçe yönetimine “madem en vahim hatalarını bile görmezden gelecek kadar bağlıydınız, neden bu kadar kolay ve ayıplı ayrıldınız” sorgusu ayrı...
Son tahlilde kendi etti, kendi buldu Emre.
Emre Belözoğlu bir sezon daha Fenerbahçe’de kalsa faydalı olur muydu?..
Evet... Bin kere evet. Gideceği yere faydalarını göreceksiniz zaten.
Fenerbahçe gibi her cümlesinin manşet, her hareketinin doğal afet olmadığı bir yerde, ne Emre zehir zemberek devam eder ne de yaptıkları önem arz eder.
İşine bakar, çok başarılı olur inanın.
Futbol bağlamında “işi bitmediğine” göre yedi sene önce tüm futbol geleceğini Fenerbahçe’ye emanet eden bir yıldıza neden bu kadar basitçe “güle güle” dendi peki?
Birincisi, sahada vefa yoktur. Her topçu büyük takımlarda ancak en iyi zamanında -o da, daha iyisi elde yoksa- yer alabilir. Hatta en iyi zamanında, en iyi yaşında olması bile yetmez... Takımın futbol karakterine, oyun tarzına, taktik yapısına uymadığında ayrılık kaçınılmaz olur.
Hepsi dört dörtlük... Fakat futbolcunun yapısı, sonuçta bir gönüldaşlık olan kulüp ile taraftar arasındaki ilişkiyi zorluyor; “imajın paraya tahviline dayanan futbol ekonomisine” zarar veriyor...
Yine biter iş.
Emre’ye de aynen böyle olmuştur.
Ancak Emre klasında bir yıldız, Fenerbahçe’den koptuğunu televizyondan öğrenmemeliydi değil mi?
İşte burada devreye Emre’nin “özel durumu” girmektedir.
Kendisi iyidir, hoştur, hırsı, futbolu ve Fenerbahçe’ye yürekten bağı on numaradır ama bilançoda “eksi” vermektedir!
Neden mi?
Çünkü Emre ve Fenerbahçe, ateş ile barut gibiydi. Öfke kontrolünde başarısız bir yıldız ve arkasında affeden, sahip çıkan dağ gibi bir kulüp...
Fenerbahçe ile Emre arasında “negatif beslenen” ilişki, Emre’nin pervasızlığını arttırıp Fenerbahçe’nin imajını yıpratmakla özetlenebilirdi. Halkın malı Fenerbahçe için Emre’nin verdiği kişisel hasarlar bardağı taşırmıştı. Büyük takımlar “negatif kahramanların” pompaladığı antipatiye bir yere kadar göğüs gererdi. Hele antipatik vakalar “bir”den çoksa ki Fenerbahçe’de bolca- o bile zordu.
Ve Terraneo “Emre işimize yaramaz” dediğinde, “olsun ona vefa borcumuz var Fenerbahçe’de kalmalı” demedi Aziz Yıldırım?
Önceden Emre ile konuşup “sen bıraktığını açıkla, hemen bir idari görev verelim, sonra da Fenerbahçe teknik kadrosunda yüksel” çareleri üretmedi?
Sonradan söylemeler durumu kurtarmak adına.
Ayrıca, Emre ile yolların ayrılmasına Emre’nin sık sık küfür ettiği, el işaretleri yaptığı medyadaki bir iki şövalyeden başka kim itiraz ederdi ki?
“Emre’ye biraz ayıp edildi” diye yazıyorsak, hakareti hak ettiğimizi düşündüğümüzden değil, Fenerbahçe-Emre ilişkisindeki adaleti göz ardı edemeyeceğimizden.
Daha da önemlisi, şu anda ve gelecekte büyük takımların korumasıyla dokunulmazlık kazandığını sanıp agresifliğini saha dışına aşıranlara ibret olsun Emre...
Hırsını sadece toptan almayanlara, kavgasını üç direk ötesine taşıyanlara, sırtındaki renklerin fedailiğine soyunanlara, kişisel hesaplarıyla formalarına zarar verenlere, haddini aşanlara ibret olsun.
Allame-i cihan olsalar, bir yere kadar işte.
Tatlı rüyalar...
7’den 70’e herkes futbolu neden seviyor?.. Çünkü pembe rüyalar sunuyor bunalmış memleketimize!
Seçim yeni bitti, erken seçimden bahsediliyor. Parlamento hükümet kurmakta zorlanıyor. Ekonomi, entegre olduğu dünya ile birlikte kritik durumda. Dokuz yüz kilometrelik komşuda savaş var ve askerimizin katılmasına ramak kalmış. İddialara göre misak-ı milli sınırlarımızda en sağından en soluna pek çok radikal hücre uykudaymış.
Dönün futbola...
Lale devri.
Gelsin mis kokulu, pahalı ithal çiçekler. Neyse... Kulüplerin ekonomisine karışacak değilim. Benim takıldığım bir iki nokta var.
Mesela Kjaer’in transferi...
Alınmasına değil karşılanmasına karşıyım.
Hani adamı alıp UEFA inceleme heyeti gibi tesisleri falan gezdirdiler ve medya “hayran kaldı” diye aşağılık kompleksine girdi ya... Utandım.
Verin 20 milyon daha, Hakkari’ye transfer edin; Sümbül dağlarının güzelliğini, Sümbülspor’un otantik tesislerini anlata anlata bitiremez!
Asla emin olamıyoruz kendi güzelliklerimizden.
Sonra Eto’o Antalyaspor’a geldi.
Süper...
“Zaten tatil için geldiğinde hayran kalmış Antalya’ya”!..
Ya, futbolunun son baharında üstüne milyonlar alacağı tatile mi geldi demek istiyorsunuz?
“Antalyaspor’un hedefleri”nden falan bahseden yok...
Efendim, Eto’o sayesinde Antalya Dünya gündeminde olacakmış, Şehir canlanacakmış!
Antalya’yı Dünya biliyor zaten. Eto’o da canlandırırsa iyice dikkati çeker ki, şu konjonktürde hiç de faydalı değil bilesiniz!
Siz dua edin de Işid psikopatları Tunus’taki gibi “turist kaçıran” eylemlere niyet etmesin, ederse emniyetimiz fırsat vermesin.
İlk Eto’o kaçar sonra.
Ve M’Bia... Trabzonspor anlaşmış, yanındaki hanımefendilerin bile hayretten ağzını açık bırakacak bir görkemle geldi.
O ne!.. Bir pürüz var!
“Alacakları 15 gün gecikirse serbest kalır” diye sözleşme maddesi istiyor... Yalvar yakar, 45 güne razı olmuyor.
Birincisi “biz ödemeleri geciktiririz, hatta mümkünse hiç ödemeyiz” belgesi bu ısrar.
İkincisi ve daha önemlisi yabancı futbolcuların burayı/bizi nasıl algıladığı! Biz pembe rüyalardayız, onlar kara talih diye düşündükleri Süper Lig serüvenlerini nakit para ile ağartmak peşinde.
Trabzonspor kazandı!
Rüzgar gibi geçen bir haftalık kısacık tatilimde Futbol Federasyonu seçimlerine ilişkin yazamadım ama “seçimden en çok hangi kulüp yararlandı” derseniz yanıtım hazır:
“Trabzonspor”.
Federasyondan 20 milyon erken tahsilat yaptığı için sandınız ama değil...
Zihninizi korkak alıştırmayın. Gidin daha ileriye... Öyle ya da böyle, İbrahim Hacıosmanoğlu devri kapandı Trabzonspor’da.
Yanlış anlaşılmasın... Sayın Hacıosmanoğlu “kötü bir başkandı” demiyorum. Hatta tam tersini savunuyorum.
Mertlik onda, sertlik onda, yoktan para var etmek, Trabzonspor’a en iyileri layık görmek, hepsi tamam da... Trabzonspor’un ona yüklediği ve kendisinin de bilerek isteyerek kabul ettiği misyon ne futbola ne de Trabzonspor’a yarar sağlamayacaktı; sağlamadı da zaten.
Kavga gürültü arasında heba olan milyonlar ve Fenerbahçe müzesinde duran bir kupa...
Trabzonspor’a kavga edecek değil kupayı almak için mücadele verecek, bu arada ligi, şampiyonluğu asla göz ardı etmeyecek bir yönetim gelir umarım.