“Hata” yapmak için önce “iş” yapmak gerekir. Mustafa Denizli de işe girişmiştir ve doğal olarak hatalar yapacaktır.
Bir işin hata mı sevap mı olduğuna “sonuçlarını beklemeden” karar vermek gerekiyorsa, bakış açınız önemlidir.
Grosskreutz için “Mustafa Denizli avucundaki kuşu kaçırdı” mı diyeceğiz şimdi?
Teknik direktörün amacı her futbolcusundan en büyük verimi almak için teknik ve taktiğin yanı sıra en iyi motivasyon modelini uygulamaksa eğer, Mustafa Hoca’nın “tam tersini” yaptığı ortada.
***
Melo’dan sonra orta sahayı sertleştirmek amacıyla transfer edilen, kale dışında hemen her yerde oynayabilen, yazışma hatasıyla yarım sezondur “tam maaşla emekli” haline getirilen Grosskreutz, tam da büyük bir açığı kapatabilecekken nereden çıktı onun üzerinden “disiplin” gösterisi?
Adam zaten futbol hayatının en kötü sürecini yaşıyor besbelli. Gerekçesi doğruysa geceleri “anneee” diye ağlıyordur Allah bilir...
Üstelik iki hazırlık maçı dışında işinden, sevdiğinden ayrı. Gidip geliyor ülkesine, zor günlerinde oyalanıyor. Forma giyeceği gün gelir, sahaya çıkar, yine turist gibi takılmaya çalışıyorsa o zaman çekersin kenara “böyle olmaz kardeşim” dersin.
Üç gün sonra maçı olan, kafasına futbol, kalbine rekabet hissi geri dönmüş bir Grosskreutz’un “öyleyse ben gideyim” diyeceğine inanıyor musunuz siz?
***
Yoksa... Grosskreutz kalsa, oynasa, çok faydalı olsa, eski teknik kadro “bu futbolcuyu oynatabilseydik her şey bambaşka olurdu” der diye mi çekindi Mustafa Hoca? Çözmek değil bozmak için mi disipline davet etti Alman futbolcuyu?..
Galatasaray’ı Ocak’ta kendi transfer edeceği bir yıldızla kusursuz hale getirmeyi mi tercih etti?
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır diyebilirsiniz...
Ama önümüze konan olayda, Denizli futbolcusunu hizaya sokmaya çalışırken kaybediyor.
Zaman gösterecek “disiplin” mi önemli, “iyi bir futbolcu” mu...
***
Mustafa Denizli’nin hata mı sevap mı olduğu anlaşılamayan ikinci işi, Fatih Terim’i arayıp görüşmesinden çok yararlandığını, Hamza Hamzaoğlu’nun ise yanıt vermediğini kamuoyu ile paylaşmasıydı.
Şaka gibi.
***
Benzer bir hadiseyi ben de yaşamıştım!
Akraba değil hısım olduğu için yazayım. Bir miras paylaşımı işinde, bizim hısım yapmış numarasını. O kadar ki karşı tarafın avukatı bizi arayıp sitem etti, “güçlü olabilirsiniz ama onun hakkını yedirmeyeceğim” dedi.
“Kardeşim, onu tanıdıkça bana hak vereceksin” dedim.
Allem etti kallem etti, hakkından çok daha fazlasını aldı hısımın avukatı.
Bir süre sonra bana telefon etti... Dedi ki, “haklıymışsınız”. “İş avukatlık ücretine gelince resmen çamura yattı...”
Gevrek gevrek gülmemden cesaret alıp sormaz mı avukat:
“Bana yardım eder misiniz”?
Nasıl?
“Mahkemede hak ettiğinden ne kadar çoğunu aldığını söyler misiniz”?
Pes dedim...
Avukatı aptallığıma ne kadar güvendirmişim.
***
Afedersiniz ama Hamzaoğlu iyi adam falan dediysek, saf demedik!
Mustafa Denizli’nin Hamza Hamzaoğlu’nu arayıp “görüşlerinden yararlanmaya çalışması” da bu hesap. Görüşleri faydalıysa o kalırdı değil mi?
Yeni hocanın eski hocaya ihtiyacı varsa yeni hocaya ne ihtiyaç var!
Bu işin de sonuçlara bağlı muhtemel bir yönü var.
Bundan sonra bıçak gibi kesilecektir Galatasaraylı futbolcuların eski hocaları hakkında konuşmaları.
Peki Grosskreutz’da ne disiplin, takımda ne lahana turşusu!.. Madem disiplinli, takıma “kapatın çenenizi” derdi Denizli, biterdi.
***
Şu anda Denizli zor durumda.
Asırlık çınar benzetmeleri yapılan kulübün futbol takımına “kuruyan ağaç” metaforları kullanmak, ikinci ligde bile hoca değişimi ile çıta yükselirken yabancı gibi “tanımak, bilmek” için iki hafta müsaade istemek, motivasyonu 27 yıl önceki yüzde 51’den ummak, sadece durumun ne kadar vahim olduğunun göstergesi.
“Sendeleriz ama düşmeyiz” nereden çıktı. Daha bir maçı tribünden seyrettin, bir maça çıktın; ne çabuk sendelemek bu?
Denizli keşke son basın toplantısını yapmasaydı. Benim aklımda Mustafa Denizli’nin bile halledemeyeceği bir Galatasaray takımı kaldı geriye.