“Kontrollü oyun, dengeli futbol, topu rakibe bırakmak” gibi ürkekçe zaman harcayarak ve adeta beraberliğe yatarak başladığı derbide, golü yiyen Fenerbahçe’yi Mesut Özil bile kurtaramadı.
Bir devre düşük yoğunluklu futbolla beraberliğe razı görünüp Fenerbahçe’ye “narkoz” veren Fatih Terim stratejisi kazandı.
Artık Erol Bulut ayıklayacak pirincin taşını!
Adı büyük futbolu güdük başladı derbi. İki takımda da korku dağları beklemekteydi. Veya Galatasaray öyle gözükmesini istiyordu. Korkunun adı “mağlubiyetti” ve “beraberlik” hiç de fena olmazdı!
Çünkü Terim için yenilgi, yeni hızlanan, transferleriyle daha da güçleneceği hesaplanan takıma ciddi bir fren olurdu. Hem daha çok uzun haftalar vardı ligin bitmesine.
Erol Bulut’a gelince… Beraberlikte bile lider kalacak Fenerbahçe için Mesut Özil ve İrfan Can kapının eşiğindeyken yenilmek kabusun ta kendisiydi. Çok iyi biliyordu Bulut, Kadıköy’de Galatasaray’a kaybeden hocanın ağzıyla kuş tutsa iflah etmeyeceğini. Bilmiyorsa da öğrenecektir.
Elbette iki takım da koca devre boş durmadı sahada ama Fenerbahçe yarım tam saat topu rakibine bırakıp savunmada kaldı, Galatasaray zorlar gibi yaptı!..
Evet, kanatları kullanmaya çalışan, daha organize ve oynama arzulu gözüken Galatasaraylı futbolculardı, ancak yüzde yüzünü koymadı hiçbiri. Yine de oyunu geride kabul eden Fenerbahçe’den çok daha iyi kullandılar sahayı.
Fenerbahçe açısından olumlu puan Caner’in savunma yeteneklerini sergilemesiydi -ki, maça sağ kanatta başlayan Onyekuru’yu yarım saatte pes ettirip Arda ile kanat değiştirmeye zorladı - ve Sosa’nın zinde dönüşüydü. Sağ bek Sangare ilk yarı boyunca hem kanadını savundu, hem de ileri çıkıp hücuma katkı vermekte Onyekuru’yu tutmak için çakılı oynayan Caner’i aratmadı.
Gustovo’nun yokluğu yara gibiydi tabi… Gustavo’suz set oynayamayan Fenerbahçe orta sahayı es geçip topu forvetle buluşturmaya uğraşsa da Fenerbahçe forvetleri top tutamadığı için ileride çoğalamadı bir türlü. Tekil hücumlarla yetindi ki, onlarda da çok kötü son vuruşları vardı Samatta’nın, Osayi’nin.
Maç ancak gol ile hareketlenebilirdi… O da ikinci yarının başında Galatasaray’dan geldi. Yeni transfer Mustafa Muhammed yine başarılı kurtarışlar yapan Altay’ı 54’te avladı. Çok iyi bir transfer Muhammed. Topu ineceği yeri hissedebiliyor sanki.
Ve maç hareketlendi.
Önce Ozan’ın kaçan şutu ardından Mesut Özil ile Cisse’yi birlikte sahaya süren Erol Bulut’un maça “edilgen” bir başlangıç yapan Fenerbahçe’yi dinamik hale getirme arzusu…
Hemen fark etti tabi… Fenerbahçe forveti bile daha özgüvenli oynamaya rakip ceza alanında daha kalabalık görünmeye başladı. Ozan da onlara katıldı. VAR’dan santimlerle dönen Fenerbahçe golü de bu dakikalardaydı.
Ardından kulübe hamleleri geldi. Bulut, Samatta’yı çıkarıp Sinan Gümüş’ü aldı. Terim ise adeta takımı baştan yaptı. Arda ile Babel’i ve Onyekuru ile Kerem’i değiştirdi. Ardından Linnes çıktı Yedlin ilk kez sahaya girdi. En sonunda Etebo ile Emre…
Çünkü Ozan’ı öne süren, sıfır pas hatası yapan Özil’li Fenerbahçe arkada boş alan bırakmak pahasına gol arıyor, maçın ilk yarım saatinde yatmanın acısı çıkıyordu.
Dakikalar tükenmemiş, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olmasa, berabere bile bitebilirdi derbi. Sorarlar insana, yumurta kapıya gelmeden aklın neredeydi?
Son söz: Pandemi kuralları tamam da terbiye kurallarını da unutmamak lazım şu tribün tenhalığında… Çünkü hiçbir hakaret kalabalıklarda eriyip gitmiyor. Karşı kaldırımdan sövmek gibi bire bir hale geliyor. “Seyircisiz maçta” tribünden küfür hakaret nasıl geliyor? Ayıptır ya! Galatasaray’ın hocası, haklı olarak isyan etti ve derbiyi başlamadan gerdi. Ne faydası oldu Fenerbahçe’ye?
Yazıklar olsun sizin “sinir bozup” sinek pisliği kadar avantaj peşinde koşmanıza ey tribüne sinmiş küfürbazlar…