“Kırık” başladı maç!.. Bir saat önce futbolun korkulu rüyası insani bir dram yaşanmıştı ve işin taraftarlığı olmazdı. Galatasaraylı Emre’nin kırılan bileğindeki kadar olmasa da her futbolseverin yüreğinde bir sızı vardı.
Kim bilir; belki de bu mesleki dehşetin etkisiyle ilk gole kadar renksiz, tatsız bir Fenerbahçe oldu sahada. Kadıköy’de beklenen rahatlık ve coşkudan uzaktı sarı-lacivert takım.
Çünkü Akhisarspor öyle istemişti. Topu bırak, kapalı savunma yap, bu arada Manu’nun hızıyla şansını dene ve maçın sonlarında bir gol atarak küme düşmeni ertele fikrindeydi konuk ekip.
Fenerbahçe topa sahipti ama yaratıcılıktan uzaktı.
Çözüm Ersun Yanal’dan değil, rastlantı eseriydi!.. Mehmet Topal onuncu dakikada sakatlanıp çıktı, Moses girdi. Ersun Yanal’ın doğrusu, Eljif’i Topal’ın yerine çekip aynı tatsız takımı korumak yerine Jailson’u tek bırakıp dizilişi 4-1-4-1’e çevirmesiydi.
O andan itibaren yavaş renklenmeye başladı Fenerbahçe’nin oyunu.
İyi mi oynuyordu; hayır... Ama keyif veren pozisyonlu ve hızlıydı. İkinci yarıda eser kalmayacak “kompakt” bile denirdi futboluna.
28. dakikada Fatih’in çelip Soldado’nun önüne düşmesiyle gelen “tesadüfi” Fenerbahçe golü ivmeyi arttırdı. Özellikle sol kanadındaki H.Ali ile Valbuena etkili olmaya başladı. İkinci golün Dirar ile sağdan gelmesi aldatmasın; sebebi yine soldaki ikilinin zekice kanat değiştirmesidir.
İlk yarının son on beş dakikasında biri verilen diğeri verilmeyen iki penaltı var... Fenerbahçe’nin kazandığı ve Soldado’nun atamadığı, daha doğrusu kaleci Fatih’in kurtardığı penaltıyı yapan Güray topa o kadar yakındı ki, eline çarpmasında kasıt aranmayabilirdi.
Dört dakika sonra İsla, sahanın en hızlı adamı Manu’yu ceza sahasında yere indirdiğinde kimse tınmadı oysa. Düşmek üzere kupa finalisti ile tıka basa tribünlü Fenerbahçe arasında o kadar tercih farkı olacaktı hakem raconunda!..
Uzatmada Barbosa’nın şık vuruşu ile soyunma odasına 2-1 galip giden Fenerbahçe, yeni bir gol korkusuyla Eljif’den Mehmet Topal yaratmaya her çalıştığında ve Valbuena her içeri girdiğinde etkisizleşti.
İkinci yarının ilk dakikalarında Hasan Ali ve Valbuena’nın ileri taşıdığı toplar tehlike yaratmadan geri dönmeye başladı. Takımın boyu uzadı.
Hatta Fenerbahçe yarı alanına yerleşen, sağ beki Vrsajevic ile sık sık sıfıra inip Fenerbahçe ceza alanına orta deneyen bir Akhisarspor çıktı ortaya. Sol kanadın taşıdığı topu ilerde tutamayınca sol kanat boş kalıyordu tabi.
Fenerbahçe soldukça Akhisarspor’un ümidi arttı ve santraforunu bile yenileyip Cikalleshi’yi aldı.
Ersun Hoca’nın son hamlesi ise geniş ve eforlu oyunda aşırı yorulan Eljif ile Tolgay’ı değiştirmek oldu. Tabi Valbuena ile Ayew’i de... Zaten oyunun üstünlüğünü yine ele geçirmişti Fenerbahçe ve doğacak bir fırsatta taze adamın gol atması daha büyük olasılıktı.
Akhisar kupayı hayal edip ligden vazgeçmeye, Fenerbahçe 2-1’e razı olmaya başlayınca skor değişmedi.
Evet... Akhisarspor Kadıköy’de küme düşürken Fenerbahçe biraz daha rahatladı ve bundan sonrası gelecek sezona bakma zamanı.
Yeni sezonda değişmeli bu takım.
Futbolcular kötü olduğundan değil, “akord” tutmadığından!
Fenerbahçe, Sergen Yalçın’ın “takım hali” sanki... Sergen Hoca top oynadığı zamanda “yeteneğini kullanmıyor” diye herkesi nasıl deli etmişse, Fenerbahçe de takım halinde öyle.
Eminiz yeteneklerinden, çünkü maç içinde gelip gidiyor arkadaşlara.
Bu met-cezir tehlikeli... Aynı riske yeni sezonda da giremez Fenerbahçe.