Eski hakemlere göre, CIA’nın Ortadoğu Bürosu gibi bir şeydi MHK!.. İçinde bu ülkeyi futboldan girip altüst etmeye çalışan nifak üstadı bir sürü ajan, provokatör, sinsi, ahlaksız adam vardı.
İstediklerini şampiyon yapıyor, istediklerini küme düşürüyorlar, köprüyü sahiplenmiş Deli Dumrul gibi geçenden geçmeyenden tahsilat yapıyorlardı.
İtiraz edemiyorduk... Sonuç olarak aynı odakta yetişmiş, serpilmiş, şöhret ve otorite sahibi olmuş insanlardı kendileri. O tezgahın nasıl işlediğini, kimi kayırıp kime ceza kesildiğini onlardan iyi kim bilebilirdi ki?
Ama merak ediyorduk:
O “ocak” nasıl bir yerdi ki, sadece art niyetli reziller yükseliyordu?
Rezalet enstitüsü sanki.
Gerçekten berbat insanlar mı hakem olabilirdi, yoksa hakem olmanın kaçınılmaz sonucu muydu berbatlık.
Ayıp ayıp...
Her meslekte kötü insanlar vardır ama bir ülkenin en seçkin hakemlerinin yarısı aynı anda kötü olamaz. Oluyorsa, hatanın birazı da onlara yol veren bu vatandır sevgili kardeşim.
Hadi biz aptaldık!.. Kimi kınalı yapıncaklar gibi işin içindeki işi kavrayamıyorduk. Futbolun Avrupası nasıl çakmıyordu hakem vatandaşlarımızın kanındaki ters akışı. Nasıl makbul adam yerine koyuyordu bazılarını?
Isırdılar, çiğnediler, yediler... Ayıptır söylemesi, hepimizi inandırdılar hakem denilen varlığın kendi bekası ve parasından başka bir şey düşünmeyen, icap ederse afiyetle rüşvet yiyen, zevk veya strateji adına kulüplerin kaderiyle oynayan yaratıklar olduğuna.
Bitmedi...
Bir MHK geldi. Bu kanaatimizi tescilledi.
Bir düzine hakemi kulağından tutup sokağa attı.
Neden?
Bilinmiyor!
Olsun dedik...Maksat temizlenelim.
Lakin o da ne?..
Hakemler geri döndü, temizleyen MHK başkanı masasını bile temizlemeden ceketini alıp gitti.
Gel de çık işin içinden.
Ey müstafi MHK başkanı Gündoğan... Ahlak ve yeteneklerini kurtların önüne attığı hakemler burada; sen neredesin? Niye başladığın işi bitirmeden gittin? Veya niye başladın?.. Amacın neydi.
Bir memleketin futbolunu yöneten hakemleri ahlaksız ilan edip gitmek var mı?
Ya haklıydın... Ki, o zaman aynı adamlar geri döndüğü için bizi yaktın... Ya da haksızdın ve o hakemlerin sorması lazım hesabı.
Kimseyi bulamıyoruz. Yeni başkan Sabri Çelik’e soralım bari, ne oluyor orada?
Gecikmiş bir maç yazısı
Kesin ve net... Fenerbahçe, Kadıköy’de sadece Göztepe’yi yenmedi, futbolun nasıl bir duygu yoğunluğu olduğunu da gösterdi cumartesi.
Ağladı, ağlattı...
Göztepe’yi geçin... O mağdur ve çaresizdir... 50.000 + 11 kişiye karşı oynadı. Zaten maçın skoru değildi önemli olan; anlamıydı.
Pelkas’ın sakatlanıp çıkarken döktüğü gözyaşları ayak tabanındaki acıdan mıydı mesela?
İsmail Kartal’ın tribünlere gözleri dolarak temennası, kariyer hesabı olabilir miydi?
Ya Arda’nın penaltısı? İkram Valencia’dan, emir Kartal’dan, gol sahada göz kamaştıran, hatta gözleri dolduran çocuktan.
Aferin evlat, şu tatsız hayatımıza biraz renk kattın.
Şimdi... Kimse bana koşu mesafelerini, pas yüzdelerini falan anlatmasın...
Bırakın, ağlayıp ağlatanlar arasındaki görünmez ipliklere tutunalım biraz.
İki elim kanda olsa da seyrettim ve anladım; futbol böyle duygu dolu olduğu zaman güzeldi. Aksi halde 22 kişinin topun peşinde koştuğu mekanik ve anaerobik bir saçmalıktan farkı yok.
İyi ki varsın Fenerbahçe...