Ne seyirci kucaklıyordu Fenerbahçeli futbolcuları, ne de henüz ligin yarısında “pantolon olmadı, gömlek verelim” misali değişmiş “hedef” iç gıcıklayıcıydı.
Advocaat desen, adam sanki “müdahil avukatı”... Tarzı toparlayıcı, teşvik edici değil “suçlayıcı”.
Yönetim mi?.. Kendi “muhtaç-ı himmet bir dede”; nerede kaldı futbolculara himmet ede!..
Yarım porsiyon lig yarışında kim motive edecekti çubuklu formaların içindeki kederli adamları?
Vah Fenerbahçe, vah Fenerbahçeli!..
Motivasyonu nereden umdular biliyor musunuz?
Rahmetli baba Lens’ten!
Sağ önden çekip alsanız iskambil kağıdından kule gibi yıkılacak takımın “koltuk değneği” Lens gitti, babasını toprağa verdi ve adeta formasını uçakta giyip sahaya çıktı ya...
Bakarsınız takım Lens’ten utanır, ibret alır, şevke gelir, kazanır da ezik büzük geçirmez geri kalan haftaları!
“Babasına rahmet” Lens hem formasının hakkını verdi hem de şahane bir kornerle Topal’a galibiyet golünü attırdı 90’da.
Peki takım toparlandı mı?
Valla Marmara depremi olursa belki!
Maça Kupa’da Kayserispor’a fark atan kadroyla çıktı Advocaat. Kazanmış takımı bozmak istemedi belli ki... Hatta “uğur” gibi yedekleri bile aynıydı. Ancak unuttuğu bir şey vardı; Kayseri’deki farkın nedenlerinden en büyüğü ligi kovalayan Kayseri hocası Sergen Yalçın’ın sahaya eksik kadro sürmesiydi.
Önde oynamaya, coşkulu ve hızlı olmaya çalışsa da Topal-Souza-Ozan’lı orta saha başına dert oldu Fenerbahçe’nin. Yavaş temkinli, savunmaya dönük bu orta saha, takımı “hücumcular - savunmacılar” diye ikiye böldü adeta. Ne Osmanlıspor ataklarını kesebiliyorlar ne de Fenerbahçe forvetine top üretebiliyorlardı.
Osmanlıspor Avrupa maçlarından sonra düşüşe geçmişti ama hala hızlı hücuma çıkıyor, N’diaye, Regattin, Musa hatta Maher gibi sağlam topçularıyla orta sahayı çabucak geçiyor Fabiano’ya zor anlar yaşatıyordu. Araya topları seyrediyordu Fenerbahçe savunması. İlk yarıda 11 şutu vardı Osmanlıspor’un Fenerbahçe kalesine. Ev sahibinin ise 6...
İkinci yarıda Advocaat farkına vardı sadece Lens’in gayretleriyle gol atamayacağını. Ozan’ı çıkarıp yerine Volkan’ı aldı ve Alper ile Volkan yer değişti ki, orta saha biraz oyuna katılsın, topu ileri taşısın, top gelmeyen Fernandao boş futbolcu olmaktan çıksın.
Etkili oldu değişiklik. Üstünlük Fenerbahçe’ye geçti. Atak sürekliliği, baskı başladı. Zirvesi, 67. dakikada Lens ve Fernandao’nun dört metreden üst üste Karcemarskas’ta kalan şutlarıydı. 60’lı dakikalarda “şanssızlıktan” bahsedilebilir.
Maçın son çeyreğinde Advocaat’ın son iki hamlesi birden geldi. Sow ve Van Persie oyuna, Kjaer ve Fernandao dışarı. Mehmet Topal Kjaer’in yerine stopere...
Artık “Ya herro ya merro” takımı oldu Fenerbahçe. Mutlaka gol atmak istiyordu ama atak sonlandıramadığında “ava giden avlanır” tehlikeleri yaşıyordu Webo’nun da dahil olduğu Osmanlıspor karşısında. Çünkü top kaybedince dönememe sıkıntısı devam ediyordu. Hücumcular savunma yapamıyordu.
Fenerbahçe yeni bir “kazanamazlık rekoruna” saniyeler kala Topal’ın golü ile -o da şaibeli- günü kurtardı ama Fenerbahçe gibi oynamadı ki...
Seyirci kucaklamadıkça, Advocaat eleştirdikçe, hedef olmadıkça, yönetim müdahale edemedikçe, Fenerbahçe gibi oynayacağı da yok.