“Bir kere de iyi bir haber olsun kardeşim” derler ya... Gülerim ağlanacak halimize!..
Kime iyi haber, birader?..
Sanki nadir müjdelere hep beraber sevinecek, hakkını verecek toplumsal kesişme noktalarımız kalmış da... Bir kere, alışmadık burunda gözlük durmaz!.. Şartlanmışız kötü habere, tersi kimyamızı bozar.
İkincisi, haberin iyi veya kötü olması fark etmez, tepkilerimizi “karşı olduklarımızın” davranışı belirler.
Hasmımın “iyi haberi” benim “kara haberimdir” mantığı.
***
Alın size (çok) yakın geçmişte üç iyi haber:
Nobel kazandı bir Anadolu insanı, ne oldu?..
Hem de bilim dalında. Her şeyi bir yana bırakıp Prof. Aziz Sancar’ın kökeni ile uğraştık. Sancar Hoca uzakta olup dik durmasa, onun üzerinden de bir bölünme fırsatı yaratacaktık.
Hadi, otuzbeş yıllık terör ile etnik siyasetin hediyesi “zihinsel deformasyon” diyelim.
Peki, etliye sütlüye karışmayan futbolun müjdesi ile gelen kaos ne?
***
Futbol Milli Takımımız Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkı kazandı.
Geriye kalana bakın!..
Birincisi, Ankara Garı maktullerine tribünlerden yapılan “saygısızlık duruşu” ki, vefat etmiş, hunharca cinayete kurban gitmiş çocuk-genç-yaşlı insanlara reva görülebilecek en büyük ayıp olduğu gibi hepimiz adına da utanç.
Kestirmeden anlatırsak insanlığı ayaklar altına alan feci bir siyasi bölünmüşlük.
***
İkincisi, Fransa’ya Fransız bile kalamayanlar!
Kavga gürültü!.. Futbol parantezinde bizim kalibremizde bir ülke için sokakları bayram yerine çevirecek bir başarı, basın toplantılarını, stüdyoları, gazete sayfalarını savaş alanına çevirdi.
Bunun kestirmesi de futbol üzerinden acı bir bölünmüşlük.
***
Üçüncüsü ise Fransa’ya umulmadık şekilde sıçramamızı sağlayan “şans” şanssızlığı!..
Bizden başka Dünya’nın neresinde hedefe ulaşmada şansın yardımı “sorun” haline gelmiştir acaba?
“Fatih Terim kısmetiymiş”...
İyi ya... Ballı bir hocanız varsa ne istiyorsunuz başka kardeşim; tadını çıkarın, keyfinize bakın.
***
Kıskançlığın ve takıntının gözü kör olsun. Eğrisi doğrusuna denk gelip play-off’suz finallere kalmamız, yani şansımız problem şimdi.
Açık söyleyeyim, “seç” deyip önüne koysanız Fatih Terim de doğrudan Fransa bileti yerine play-off’u tercih ederdi ki, kanırta kanırta, tartışa tartışa gitsin Avrupa Şampiyonası’na... Daha zor olsun, daha çok mucize yaratmış olsun.
***
Evet Hocamız böyle...
“Çok iyi bir jenerasyon yakaladınız” olumlamasına bile “hayır ben yarattım” diyebilecek kadar tartışmasever bir insan.
Ama işinde çok iyi olduğunu kimse reddedemez.
Bir yandan da şanslı ise kaymaklı ekmek kadayıfı işte.
Biz cephelere bölündük yine de.
Neden?
Burada toplumsal travmalardan çok kişisel tavırlar giriyor devreye.
Futbol adına iş yapanların ile konuşanların itişmesi ve “kanaat önderleri” fırsatı yakalamış kifayetsiz muhterislerin kişisel hırsları.
Bilgi ve insaf temelli yorumcuları, topçuları, hocaları tenzih ederim.
Özellikle “boş verin futbol oynamamış insanları, bizim gibi milli formayı giymiş adamlar bilir bu işi” cahilleri.
Elbette milli futbolcu olmak avantajdır yorumculukta, ama değerlendirebilecek alt yapı, birikim, olgunluk ve zeka varsa.
Ne yazık...
İki elin parmaklarını geçmeyecek kadar adamın çok ciddi katkısı oluyor toplumsal karamsarlığımıza.
***
Son “iyi haber” daha çok yeni... AİHM’de Doğu Perinçek’in kazandığı zaferle dünya ülkelerinin “Ermeni Sorunu”na ilişkin “soykırımı reddetmek suçtur” türünden saçma sapan siyasi kararlar almasının önüne geçildi.
Diplomatik ve siyasi açıdan müthiş başarı... Perinçek yaptığı için bugünden itibaren “ne denli zararımıza” olduğunu kanıtlamaya çalışacak tayfa, sazı ele alır hiç merak etmeyin.
Çünkü ulusal meselelerde de bölünmüşlük gün gibi ortada.
***
Anlaşıldığı gibi bizim derdimiz “iyi haber duyamamak” değil... Doğru algılayamamak.
Evet, az gelir iyi haber.
Lakin geldiğinde naber?
Bakın, sokakta birbirleri ile hastalıklarını yarıştıran ev hanımları görürsünüz ya... İşte o “ölüseverlik” denilen sapkınlığın en düşük dozudur.
Hiçbir şeyden keyif alamamak, bir dirhem sonrası.
İyi olaylardan bile kötü sonuçlar çıkarmak iki... Olumlu olayı kötü hale getirmeye çalışmak üç...
Böyle dirhem dirhem artar bu hastalık ki, daha ağırları ceza yasası kapsamına kadar gider.
Ben söylemiyorum bunu Wilhelm Reich ortaya atmıştı yarım asır önce.
Kendimizi kandırmayalım.
Bize iyi haberler de yaramıyor. Çünkü asabımız bozuk.
Üstelik mazeretimiz de var.