Aslı biraz daha amiyenedir başlıktaki halk deyişinin ama hepsi aynı anlama gelir... Ha hapşırma ha gaz çıkarma!.. Lider bir adım yanlış giderse arkasındakileri tutana aşk olsun kısaca!
Futbolumuzdaki liderlerimiz ise başkanlarımız tabi. Büyüklerinki daha büyük!.. Çünkü cemaat büyüdükçe imamın falsosunu katlayacak olanlar katlanır, hesabın karesi/küpü alınır.
Şu sıralar hepsi ülkeyle birlikte teyakkuz durumunda. Lakin alışkanlığın gözü kör olsun. Tutamıyorlar kendilerini. İşte Fikret Orman ve Dursun Özbek’in son incileri:
ZAFER SARHOŞU FİKRET ORMAN
En zor zamanda tamamladığı en güzel stat ile “Çılgın Türkler” kategorisine giren Beşiktaş Başkanı Fikret Orman en kötü koşullarda bozmadığı üslubunu şu sıralar sonuna kadar zorluyorsa, olsa olsa zafer sarhoşluğundandır!
Takım lider... Stat bitti... Beşiktaş penceresinden dünyanın en güzel manzarası seyredilirken, nereden çıkar stadının yapılmasını baltalamaya kalkanlar falan.
Varsa bile, bırak kendi kendilerine utansınlar.
Sonra nedir o “buldumcuk” durumları?.. Maça gelmeyen ama açılışa bilet isteyene “git evinde seyret” demek nereden çıktı?.. Üstelik stadın yapılmayacağına inananları maça davet ederken!
Efendim, fi tarihinde Galatasaray Stadı işçileri para alamayıp yol kesmişler falan... Bunlar yaptığınız işin değerini daha da arttırmaz sayın Orman.
Sayın Fikret Orman derhal eski Fikret Orman haline dönüp elalemi statla dövmekten vazgeçmezse hem Beşiktaş’ın “Beşiktaşlı olmayanlardan” bile haklı olarak kazandığı sempatiyi sıfırlayacak hem de durduk yerde yarattığı yeni düşmanların stat/kulüp ve kendisine ilişkin negatif argümanlar üretmesine neden olacak.
Şu sırada Beşiktaş’ın en son ihtiyaç duyacağı şeye liderin niyetlenmesi inanılır gibi değil.
ÖZBEK’TEN ELMA İLE ARMUT HESABI
Türkiye’nin Güneydoğu’daki asimetrik savaşa her gün şehitler verdiği süreçte, büyük kentler art arda patlayan ve onlarca masum insanı parçalayan bombalarla sarsılırken Galatasaray-Fenerbahçe derbisi muhtemel bir “canlı bombanın” Arena’ya sızma ihbarı üzerine ertelenmiş.
Önce “seyircisiz” oynatsak denmiş... Ezeli rakip Fenerbahçe avantajı reddetmiş ulusal bir riskten çıkar uman haline gelmemek için. Maç ertelenmiş.
Yeni tarih belirlenecek...
Galatasaray Başkanı sayın Dursun Özbek çıkıp diyor ki, “yine rakibimizin yorgun ve moralsiz olabileceği güne alalım”!..
Pes yani...
Böyle bir cümlenin ardından kitap yazarım ama kendimi tutuyorum.
Sadece sosyal/siyasal/kişisel ve sportif hayatta “öncelikler” olması gerektiğini, olay ulusal ve toplumsal güvenlik başlığındayken rekabetteki ince yontmaların uyanıklıktan öte ayıp kaçağını hatırlatmak isterim sayın Başkan’a.
Ayın 13’ündeki maçta Galatasaray kaybederse “keşke bomba patlasaydı da maç ertelenmeseydi” diyecek salaklara yol verdi Başkan.
Kim kimden besleniyor?
En az kırk milyon vatandaşın merak ettiği “Volkan’ı milli takıma çağıracak mısınız” sorusunu provokatif buldu sayın Fatih Terim.
Malum; yirmi milyon Fenerbahçeli Avrupa Şampiyonası’nda Volkan oynasın ister, yirmi milyon Galatasaraylının da Volkan milli takıma çağırılmazsa yüreği serinler!..
Yine de soran gazetecinin şahsında tüm basın mensuplarını itham etti ve fırçasını çekti Terim:
“Bundan besleniyorsunuz”!..
Doğru. Basın haberden beslenir.
Volkan’ı milli takıma çağırıp çağırmayacağı da haberdir.
Sorulması gereken kişi ise Terim’in kendisidir.
Olay ve yorum tamamen doğrudur yani.
Ancak sayın Fatih Terim’in de gerilimden beslenmesi en az bu kadar doğrudur.
Muhtaç olduğu gerilim için ilk ve tek adresi, taraftarı olmayan medyadır.
Her şampiyona öncesi medya ile arasına bilinçli olarak sorun koyar sayın Terim. Bu gerilim futbolcularını motive etmek için kullanır. Hatta kendisi de motive olur.
Şampiyona biter...
Tansiyonu düşürür.
Güleç ve sevimli medyaperver Terim geri gelir.
Aslında kim kimi kullanıyor acaba?
Söz konusu “beslenme” ise ortada apaçık “simbiyosis” var... Yani karşılıklı olarak birbirlerine fayda sağlayan iki farklı türdeki organizmanın bir arada yaşaması.
Örümcek Adam ve Şirinler
Zevkler ve renkler tartışılmaz!.. Ben yeni Milli Takım formalarına ısınamadım.
Bir kere “yeni” değil bunlar...
Kırmızıyla başlayıp siyahla biteni “örümcek adam”, turkuaz formayı “şirinler” kullanıyor uzun yıllardır!
Şaka bir yana, kırmızıdan siyaha geçen desene “degrade” der grafikerler, matbaacılar... Ve bilirler ki, geniş zeminlerde görkemli durur, ufak zeminlerde boğucu olur. Futbolcunun bedeni de stadın içinde, maç bütününde en ufak yüzeylerdendir.
Degrade forma, üstelik kırmızı ve siyah gibi iki kapalı renkle ancak podyumda giyildiğinde ve yakın çekimlerde alımlı durur. Maçta nasıl gözüktüğünü gördünüz zaten.
Siyah konçlar ve kara şort “kir göstermez” diyorsanız bilemem.
Turkuaza gelince... Taşta, yüzükte güzel. Adını Türk’ten aldığı için manalı da...
Lakin kırmızı veya beyaz renklerin yanında son derece siliktir turkuaz. Türk bayrağının renkleri ile yabancıların Anadolu’dan giden taşa yakıştırdıkları isim, anlam bakımından aynı teraziye koyulmaz bile.
Kırmızı ve beyaz gibi muhteşem iki renk varken sadece “yeni” olsun diye harcanan emek ve kaynak sonucunda ortaya çıkan formalar sizi sarıp sarmaladıysa mesele yok.
Ben ısınamadım.