Fenerbahçe sadece Feyenoord’u yenmedi, berbat başladığı sonra düzelir gibi olduğu bu arada seyircisini bile kaybettiği sezona dönüş müjdesini de verdi.
Geç oldu, güç oldu ama oldu galiba... Çünkü en iyi şekline getirdiği elindeki malzemeyi değiştirmesi mümkün olmadığından, tek ümit o malzemenin birbiri ile uyumlu hale gelmesiydi ki, Feyenoord karşısında halledilen mesele buydu.
Randıman yükseldi.
O da Feyenoord’a yetti.
Feyenoord’un durumu belliydi... Ligde ve özgüvende zirvede bir takımdı rakip. Manchester United’ı bile devirmiş, galibiyet serisini dokuza çıkarmıştı.
Meçhul olan Fenerbahçe idi! Daha doğrusu Fenerbahçe’nin hangi viteste olacağı. Duracak mı, ileri mi, geri mi gidecekti.
İlk dakikalardan itibaren anlaşıldı ki, bireysel olarak hiç de Feyenoord’dan aşağı olmayan Fenerbahçe, eksik yönü takım olmayı bir basamak daha ileri taşımış, ikili mücadele cesaretini arttırmış, takımın uzun boyunu kısaltmıştı.
Fenerbahçe tempolu, arzulu olmanın yanı sıra ligde kazandığı son iki maçtaki denenmiş ve başarılı olmuş tarzıyla başladı maça... Yani orta sahayı topla geçmek yerine topu bir an önce ileri gönderip Emenike ile buluşturmak üzere. Olmazsa dönen topları toplamak ki, Ozan’ın ve Lens’in performansı bu iş için yeterliydi.
Sahada baskı kuran ve rakibin oyun kurmasına müsaade etmeyen bir Fenerbahçe vardı. Bu sırada boşluk da bulabiliyor, mesela ilk yarıda bir tek pozisyon vermiyordu Feyenoord’a.
Fenerbahçe’nin 18. dakikadaki golü de baskıyla geldi. Feyenoord çıkarken Lens’in Kuyt’tan kaptığı topla. Aslında biraz “Gaziantep işi” oldu eski Fenerbahçeli Kuyt’a!.. Eskiden Antep misafir gelen takımları krallar gibi ağırlar, yedirir, içirir kazanır gönderirdi. Kuyt’ın da görmediği misafirperverlik kalmadı ama gol attıysak Kuyt yüzünden, Feyenoord’un kaçırdığı goller yine Kuyt sayesindeydi. Kuyt da El Ahmadi ile birlikte Feyenoord’un kilit taşı yani!.. Golden sonra iyice kontraya yattı Fenerbahçe... Hatta maçın ikinci yarısı bile.
Aslında ikinci yarıda Fenerbahçe’nin tüm futbol doğrularına bir de kanatlardan top taşıyabilmesi ve yan toplarla pozisyon yaratması eklendi. Tabi üst üste kaçan goller... Sow’un kaleyi bulmayan röveşatası ve hemen ardından kaçan yüzde yüzlük fırsat yüzünden fark açılmadı ama Fenerbahçe’nin ligde ve Avrupa’da bundan sonraki macerası için umut verdi. Son 20 dakikaya girildiğinde rakip takımın artan baskılarına gelince... Onun nedeni Fenerbahçe’nin boyunun uzamasıydı. Eski hastalıklar hemen düzelmiyordu tabi. İlk yarıda forması lekelenmeyen Volkan’ın kan ter içinde kaldığı süreçti bu.
Dengeyi kuran Advocaat’ın Hasan Ali ile Emenike’yi çıkarıp İsmail ile Van Persie’yi oyuna sokması kadar Topal’ın son dakikaya kadar oyun disiplininden uzaklaşmaması oldu.
Advocaat aslında Van Persie’ye eski şaşalı günlerine dönme yolunu da araladı. “At bir gol hem biz mutlu olalım hem de sen” dedi. Van Persie’yi eleştirecek olanlara; “top geldi de atmadı mı ya”!..