İşte size öyküsü nesillerden nesillere anlatılacak bir derbi... Hele Fenerbahçeliler açısından mitolojik bir vaka sanki...
Çünkü senelerdir böylesi görülmedi. Üstelik en tatsız sezona geldi. Ve maçın öyküsü çıkıp takır takır kazanmaktan bin kat iyiydi Fenerbahçe için.
Şaka değil... Derbilerin bilinmezliğine bilinmezlik katan, bir takımın öldükten sonra dirilmesine, coşmuş fark atmış tarafın sönmüş balona dönmesine sahne olan, ardından “Rus ruletine” dönen, başı sonu tahmin edilemez futbol çılgınlığıydı sahadaki.
Yarısında Beşiktaş, yarısında Fenerbahçe’nin başrolde olduğu bir çılgınlık.
İkisinin de ayaklarına sağlık!
Bakmayın berabere bittiğine... Aslında Beşiktaş çok büyük bir iyilik yaptı Fenerbahçe’ye...
En zayıf ve en çaresiz anında bile içindeki enerjinin hayata dönmesine yetebileceğini uygulamalı olarak gösterdi, ispatladı.
Fenerbahçe’nin tam da buna ihtiyacı vardı.
***
Maç başladı, Beşiktaş coştu, Fenerbahçe ortada yoktu.
Bir de Kagawa var tabi... Sanki Japon işi futbol makinası eksikti şu kolu kanadı kırık Fenerbahçe karşısında. Adam, ilk yarıda aldı götürdü, resmen Fenerbahçe yarı alanına zincirledi Beşiktaş’ı... Geriye tüm Beşiktaşlıların hünerlerini göstermesi kaldı.
Gökhan Gönül mesela... Bir gol atıp bir de penaltı yaptırdığı sırada kalecisi Karius’un eldivenine top değmemiş, Zenit’e karşı hareket getirdi diye sahaya sürülen Tolgay ile orta sahası çöken Fenerbahçe’nin kimsenin anlayamadığı oyun planı ortadan kalkmıştı baskıdan tempodan.
***
Daha onuncu dakika Ersun Yanal’ın gözüne bakıyor, “Valbuena” diye inliyordu takım... Rakip yarı alana bile geçemiyordu, geçse ikinci pası yapamıyordu.
Devrenin son beş dakikasında Beşiktaş izin verip Fenerbahçe ileri çıkmasa ilk yarı Zajc’ın oynadığını bile anlayamazdı hiç kimse. O fırsatta bir iki duran topa vurdu da...
İlk yarı itibarıyla işi bitmişti Fenerbahçe’nin.
Evet... Devrenin son beş dakikasında Beşiktaş’ın verdiği “izin” bile çok ağıra patladı Fenerbahçe’ye... Burak’ın ikinci Beşiktaş’ın üçüncü golü geldi bu arada.
***
İkinci yarıya iki önemli değişiklikle başladı Ersun Yanal... Riskli ve kritik iki değişiklik...
İlk devre ayakta kalan tek adam Moses’in yerine Ayew’i aldı ve Isla’yı çıkarıp Valbuena’yı koydu...
Tolgay yine sahada ve 10 numara!.. “Bu nasıl iş” demeye kalmadı; Yanal’ın bir bildiği vardı... Birden bire ilk yarıdaki Beşiktaş oldu Fenerbahçe...
Orta saha, forvet, savunma yerli yerinde. Taşıyan adam, tutan adam, hepsi tamam... Önce oyuna tutundu, sonra Zajc gol attı... Ardından Sadık’ın golü geldi.
Sebebi, Fenerbahçe’nin gayreti kadar Beşiktaş’ın ikinci yarı topu Fenerbahçe’ye ikram etmesi, bu nezaketi özellikle Valbuena’nın değerlendirmesiydi. Dirar’ın ona katılması da yol oldu diğerlerine.
Aslında takımlar da toplum psikolojisi kurallarına tabi galiba...
Bir kıvılcım görünce peşine takıldı Fenerbahçe takımı, kanatlar, orta saha çalışmaya başladı. Gerisi kendi geldi.
***
Fenerbahçe maça ortak olurken Şenol Güneş, Güven ile Caner’i değiştirdi ama Beşiktaş’ı değiştiremedi ve Hasan Ali’nin golüyle 67. dakikada derbi yeniden başladı.
Artık “atan kazanacak” durumuna geldi mücadele... Çünkü iki tarafta razı değildi beraberliğe ve maçın kendi hakkı olduğuna inanıyordu.
Burak Yılmaz’ın direkten dönen kafası da sonucu değiştirebilirdi, Fenerbahçe’nin Karius’ta kalan şutları da.
Derler ki, büyük takımlar derbide beraberliğe o kadar üzülmez...
Bu klişe bu derbide geçmez!.. İlk kırk beşte üç farkla öne geçmiş Beşiktaş da kahroldu, ikinci kırk beşte farkı kapatıp galibiyet fırsatları bulmuş Fenerbahçe’de.
Nesilden nesle anlatılacak bu derbiden “karlı çıkan kim” sorusunun tartışmasız yanıtı ise Fenerbahçe.
Kazandığı bir puan değil önemli olan... Dönebileceğini öğrenmesi... En dipten bile yukarı çıkabileceğini anlamış olması. Ki, buna şu sıralarda şiddetle ihtiyacı var puan cetveli özelinde.