Şükrü Saracoğlu karanlığında şampiyonluk kupası almaktan çok daha keyifli/anlamlı/can yakan bir Kupa oldu Galatasaray’ınki!...
Çok daha kıymetli...
Eller boş kalacaktı; dev gibi kupayla doldu...
Avrupa cezası iki sene olacaktı; biri silindi bile.
Bir de Fenerbahçe’yi boş göndermek vardı ki, tadına doyamadılar mutlaka.
Bravo Galatasaray’a... Ve yazıklar olsun sahadaki gayrı ciddi adamla talebelerine... Fenerbahçe’yi onlara mahkum edenlere de yazıklar olsun.
Maç başladığında Kupa’yı isteyenin Galatasaray olduğu çok net anlaşıldı. Fenerbahçe bitse de gitsek havasındaydı. O kadar ki, ilk yarıda Fenerbahçe’nin nadir bir akını sürerken Volkan hakemle tartışıyordu.
Kimse anlatmamış mıydı bu kupanın önemini onlara acaba? “Hem kazanacağız, daha önemlisi kaybettireceğiz” dememiş miydi?
Zaten Pereira, Gökhan ve Alves’i takıma koymamış Fenerbahçe’nin tüm sezon övgü alan savunmasından, uçan kanatlarından geriye bir tek Kjaer kalmıştı ki, o da sakatlığı yeni atlatmıştı.
Dertsiz başına dert açma ustası Pereira’nın Gökhan’ı kulübede bırakması bir sürü dedikodu ve tatsızlığa sebep olması bir yana, Şener asla Gökhan’ın işini yapamıyor sağ tarafı Galatasaray’a mahkum ediyordu.
Fenerbahçe’yi ileri taşıyabilen tek adam Volkan’ın karşısına da Sabri’nin yerine Semih dikilmişti. Beşinci antrenörün fikri işe de yarıyordu Fenerbahçe’nin birinci antrenörü yedek kulübesine saklanıp notlarına gömülürken.
Yetmezmiş gibi Galatasaray yüksek eforla oynuyor, topa daha fazla sahip oluyor, Emre, Selçuk ve Sneijder ile pas yapıyor, tüm takım öne gidiyor, Fenerbahçe’yi önde karşılıyordu. Nani kendi sahasından çıkamadı yani hesap edin.
Fenerbahçe’nin aklı Podolski’nin golünden sonra biraz başına geldi ama özgüvenini kazanmış, üstünlüğünü görmüş Galatasaray’ın ceza sahasına bile giremiyordu Fenerbahçe. İlerde çoğalamıyordu.
Fenerbahçe değil olağanüstü kazançlara gebe bir Kupa finali, ligdeki herhangi bir maçın performansında bile değildi.
İkinci yarıya bir kere bile top taşıyamadıkları Van Persie’yi sanki suçu varmış gibi soyunma odasında bırakıp Fernandao’yu oyuna alarak başladı Pereira. Çift santrfor günah sanki.
Aslında oyunu dengeleyen, ilk yarıda yüksek eforla oynayan Galatasaray’ın fizik düşüşü ile Sneijder’in ikinci yarıda yerini Chedjou’ya bırakmasıydı; Fenerbahçe’nin düzelmesinden çok...
Galatasaray ilerde top tutamıyor, Fenerbahçe forveti rakip kaleye yaklaşıyor, kanatlar bile çalışıyordu Şener’in yerine Gökhan’ın Alper’in yerine Markovic’in girmesiyle.
Evet baskı yapıyordu Fenerbahçe ama golü beceremiyor, dakikalar azaldıkça sanki koskoca bir ilk yarıyı ziyan etmemişler gibi telaş yapıyordu. İkinci yarı o kadar pozisyonda bir gol atamadı ya Fenerbahçe; utanıp sokağa çıkmamaları lazım en az bir hafta.
Bu yenilginin bir faydası olur Fenerbahçe’ye; Pereira’yı gönül rahatlığı ile gönderebilir artık.
NOT: Bu kupa finalinin göz ardı edilen bir yönü daha var ki, o da ilahi adalet sanki... Küçümsenen, maddi getirisi hesaplanıp hor görülen Ziraat Türkiye Kupası, koskoca kulüplere hayat verecek bir “kutsal kase” haline geldi son ayağında... Demek ki, futbolda neyin ne zaman işe yarayacağı belli olmaz, küçümsediğine mahkum olursun kaybedersen ağıtlar yakarsın sonra.