Eğri oturup doğru konuşalım... Söz konusu yarışma ise Galatasaray tek kelime ile “mükemmel” durumda. Türkiye Kupası’nı müzeye koydu, Şampiyonluk Kupası’nı almak için geri sayımda.
Heyecandan burun direkleri sızlamalı, mest olmalı Galatasaraylılar değil mi?
Hayır... “Defans” yapıyorlar!
İki sebepten... Birincisi ligin zirvesine “hakem dokunuşunun” etkisi onların da malumu ve endişe ediyorlar Başakşehir maçında hakemin rakibe dokunmasından.
İkincisi ise imaj meselesi...
Sohbetlerdeki suçlamalara cevap yetiştirmek, sosyal medyadaki veryansına çare bulmak için uğraşıyorlar harıl harıl.
Tezleri aynen Başkan’ınki gibi... “Her maçı bileğimizin gücüyle kazandık”!
Bizim Mehmet’in -ki, kendisi tarihi bir pastanenin son kuşak sahibidir ve ezeli ebedi GS rozeti taşır- suratı bembeyazdı rastladığımda... “Abi Fenerbahçe formalı gençler feci şeyler konuşuyorlardı bu sabah” dedi.
Ne kumpas kalmış, ne örgüt Galatasaray hakkında...
Doğal... Artık ulusal davranış karakterimiz oldu tuhaflıkların altında büyük komplolar aramak, rakibi en ağırından suçlamak.
Hiç merak etmeyin ikna olacak kimse çıkar mı diye. Komplonun müşterisi hazırdır. Hele gerçekle mikserden geçirilmişse.
Akhisarspor’luların dellenmesi, eksik kalması, ödül törenini protesto etmesi, kamuoyundaki algının sahaya yansımasıdır sadece. Onlar da hakemlerin Galatasaray’ı kayırdığı fikriyle çıkmışlar sahaya.
Gerçeği bilemem... Ama algı tamam... İmaj belli.
Baksanıza, Galatasaray Başkanı “yarışa en ufak bir hile katmadık” diye Kuran’a el basacak neredeyse.
Elbette...
Siz düzenlememiş, talep etmemiş olabilirsiniz. Aklınızdan bile geçmemiştir belki... Ama ortada bazı “haksız kazançlar” var.
En barizi Rizespor maçı.
Son zamanlarda hakem düdüklerinin Galatasaray Marşı çaldığı maçların şahikası.
Peki ne yapmalıydı Galatasaray?
Bugün yaptıklarını değil tabi... Hatta tam tersi yakışırdı Galatasaray’a.
Bir kere “durum tespitiyle” başlayabilirdi.
“Lehimize birkaç karar oldu” diyebilir ve ön alabilirdi apaçık gerçeğin arkasından dolanmak yerine. “İftiraların” dayanak noktasını çökertebilir, ortada bir “kötü niyet” varsa sadece “istemeyerek yararlanan” olduğunun altını çizebilirdi.
En basit yolu seçti.
Külliyen inkar!
Yetmedi... Dikkati, söylenenden söyleyene çevirmek istedi ki, bu da gerçekleri savuşturmak için edindiğimiz denenmiş sonuç alınmış ulusal davranış kalıplarımızdan bir diğeri.
Tabi biraz “aşağılama” ile soslandırmak gerek!
Galatasaray teknik direktörü “bize kötülük yapıyorlar ama amatörce” diye rakipleri sinek ikilisi yerine koydu mesela.
Oysa, her şeyden önce “kötülük” ile “rekabeti” karıştırıyor bu cümle...
İyilik edecek hali yok ya rakiplerin. Yaparsa “şike” denir ona.
Kötülük yapanların “amatörlüğüne” gelince... Kötülüğü beceremediklerine göre pek de kötü değillermiş demek!
Küçümsemek kibir ifadesidir. Hele Galatasaray zaferleri hakkında ortada ciddi bir algı problemi varken, işe yaramadığı gibi karşı tarafın haklı olduğu kanısı yaratır. Fanatiklerden başka kimse hoşlanmaz bundan.
Ayrıca, sonuca bakarsanız amatörce değil Terim’in kelimeleriyle “yapılan kötülük”... İmaj belli, algı tamam! Teşbihte hata olmaz; atılan taş ürkütülen kurbağaya değdi.
Sonra, Galatasaray Başkanı sayın Mustafa Cengiz, çıldırmış ve saçmalamış Rizespor Başkanı ile “basın toplantısını gülerek kapatıyorum” diye dalga geçmemeliydi.
“Canı yanmış insanların dili sürçebilir” empatisiyle haksız penaltının farkında olduklarını hissettirerek ağızlara fermuar çekmek mi iyidir, yoksa rakiplere “sinsilik yapmayın” düsturu mu?
Galatasaray sezonu çifte kupayla tamamlayabilir... Ama şu sıra kimseye efelik yapacak pozisyonda değil.
Zaten öyle olsa... Galatasaraylılar sohbetlerdeki suçlamalara cevap yetiştirmek, sosyal medyadaki veryansına çare bulmak için harıl harıl uğraşacaklarına zaferin tadını çıkarır.
Hakemlerin maçı bir taraftan alıp bir tarafa verdiği kararlara bire bir şahit olmasalar, endişe ile beklemezler Başakşehir maçını.
Sezonun finali her şeyi yerli yerine oturtacak.