İşte tam da böyle bir şeydi geçen hafta büyük kulüplerimize naçizane önerim!
Korona virüsün sazı eline aldığı şu enfekte dünyada, Aşık Veysel’in kara toprağı kadar “sadık yârin” kalbini, şampiyon olmadan da böyle fethedebilirlerdi işte.
Özne “taraftardı”.
Hani, yağmurda beraber yürüdüğünüz, şampiyonlukta koro yaptığınız, ‘Korona’da unuttuğunuz taraftar!
Oysa bugünlerin yarınları da vardı... İster velinimet ister müşteri; tam da böyle garantilerdiniz geleceği.
Çok değil; yarım elma bile yeterdi, gönül almaya...
Örnek; İtalya Serie A takımlarından Roma...
Avrupa’da koronadan en büyük darbeyi yiyen İtalya’nın kadim kulübü, kombinesi olan yaşlı taraftarlarına temel gıda malzemeleri ve salgından koruyucu ekipman dağıttı.
Kapı kapı...
Koli koli...
75 ve üzeri yaşta her kombinelinin zili çaldı, içinde bir sürü gıda malzemesi yanı sıra maske, eldiven ve dezenfektan olan paketler teslim edildi.
En yaşlı 94’lük taraftara ise ekstradan takım imzalı bir forma.
Düşünebiliyor musunuz, kulübü “sen bize lazımsın” diye kapısına gelen taraftarın ruh halini?
Kolideki ıvır zıvıra ihtiyacı mı vardı Roma’dan kombine alacak kadar dünyalığını yapmış yaşı ileri taraftarların?
Hayır...
Amaç evinden çıkması tehlikeli taraftarlara gönül köprüsünün ardına kadar açık olduğunu hatırlatmak ve vefa hissini öne çıkararak toplumsal dayanışmayı pekiştirmekti.
Ne mutlu Roma’ya, ne mutlu taraftarına...
Çünkü yaşadığımız küresel felakette, böylesine jestlere “test” kadar ihtiyacı var toplumun.
Diyecekler ki, “nerede bizde Roma Kulübü’ndeki kadar para”!
Boş verin siz koliyi...
Bizim taraftarlara etiketinde kulübün amblemi olan birer tane orta boy kolonya da yeterdi hani...
Yanında da “Büyük taraftarımız sayın ...... Bey’e ayrılığımızın kısa süre sonra bitmesi umuduyla” falan diye başlayan kulüp antetli bir yazı; o kadar.
Baş köşeye konur, bir ömrü mutlu geçirtir, torunlara miras kalırdı o kolonya...
Zaten kaç tane vardır yaşı gereği sokağa çıkması sakıncalı kombineli?
Elli mi, yüz mü, beş yüz mü?
Hangi kulübün birkaç yüz kolonyaya yetmez bütçesi?
Demek iş parada değil!
Zeka kadehine doldurulmuş empati şerbeti gerek sevgili kulüplerimize; sabah-akşam kafaya dikilecek...
Bizde kulüp demek, başkan demek... Başkan’ın fedakarlığını kulüp hanesine de yazabiliriz; öyle mi?
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz 500 bin lira bağışladı.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Arçelik’i solunum cihazı üretir hale getirdi, otellerini sağlıkçılara açtı.
Diğer başkanlar sırada...
Çok güzel...
Ama bunlar, başkanların sahibi oldukları kurumların, şirketlerin salgınla mücadele eden Devlet’e katkıları. Kulüplerle taraftarları arasındaki romantik ilişkinin kapsama alanında değil ki...
Oysa tam da taraftara dokunma vakti şimdi.
Dokunmak dediysek, ne fiziksel, ne çat kapı koli, ne de kolonya!
Ait olduğunu düşündüğü kulüp tarafından vazgeçilmez olduğunun tekrar tekrar hatırlatılmasını istiyor salgınla travmatize olmuş taraftarlar.
Hapishanede mektup bekleyen mahkum gibi.
Ait olduğu kulüpten sözler, mesajlar, görüntüler bekliyor. Maçın, skorun, galibiyet coşkusunun yerine ikame edecek bir şeyler arıyor.
Geleceğe ait planlar duymayı ümit ediyor. Geleceğe ait planlar duymayı ümit ediyor. Durmuş ve ne zaman başlayacağı bilinmeyen futbola sanki yarın kavuşacakmış gibi bir davranışlar, tasarruflar umuyor kulübünden.
Bir ışık...
Bir heyecan...
“Kimin testi pozitif çıktı” türünden negatif haberler dışında, umut vaat eden şeyler.Geçtik Roma’dan, kolonyadan... Maddi-manevi kabusun tam ortasında, ensesinde Covid-19 soluğu, yüreğinde işsiz kalma korkusuyla yaşayanlara, sevdiceği kulübü adına “yalan da olsa” bir iki güzel cümle söyleyiverin sevabınıza.
Gerçekten ‘yabancı’ futbolcularımız
Kaderciyiz, kalenderiz, kurallara pek kulak asmayız ama bizim de virüs salgınına karşı iyi huylarımız var...
Yumurta kapıya dayandığında dayanışmayı, kıt kanaat malımızı, paramızı paylaşmayı iyi biliriz.
Ters Köşe’de “Bizim Yıldızlar Nerede” yazımın mürekkebi kurumadan futbolcularımız da katıldı korona ile mücadele kampanyasına.
Çoban ateşini yakan ise Galatasaray’ın golcüsü Adem Büyük.
Adem’in bütçesi pek çok meslektaşından küçük ama yüreği büyüktü ve koronavirüsle mücadele için Sağlık Bakanlığı’na 100 bin maske, 15 bin test ve 3 bin koruyucu ekipman bağışı ile örnek oldu.
Ardından ateş harlandı. Umut Nayır, Merih Demiral, Burak, Taylan, Emre, Göztepeli Serdar, Soner, liste uzar gider... Hatta emekli futbolcularımız...
Benim asıl merak ettiğim, ülkemizdeki yabancı futbolcular.
Gerçekten “yabancıymışlar” buraya!
Ekmeğini yedikleri yerde hayat-memat mücadelesi var; tınmıyorlar.
Sakın Fenerbahçe takımının bağışından ve yüzde doksanının “yabancı” olduğundan bahsetmeyin bana. O bir idari karardır ve primden/maaştan kesilen eurolar yüreklerine oturmuştur yabancı futbolcuların....
“Yahu ne alakası var, adam kendi ülkesine yardım yollar” da demeyin sakın. İnsanın memleketi doğduğu yer değildir sadece; doyduğu yer de vatan sayılır.
Bakın Avrupa’da top koşturan pek çok ünlü futbolcu ki, buna Messi ve Ronaldo da dahil, hem doğdukları ülkeye yardım ettiler hem de oynadıkları ülkeye.
Dikkatimden kaçanları tenzih ederim ama ben hiçbir yabancı futbolcumuzdan bu duyarlılığı görmedim ve bugüne kadar aldıkları milyonlarca euroyu helal etmedim.
Gün gelir, korona biter, bencillik dosyaları açılır; bilsinler.
Statlar hastane olursa
İspanya’da Real Madrid ve Barcelona statlarının “sahra hastanesi” yapıldığı haberi, tüylerimi diken diken etti...
Bosna Savaşı’nı hatırladım.
Savaşın son demlerinde haber peşinde Saraybosna’daydım. Tepelerdeki Sırp keskin nişancılardan sakınmak için stat, askeri karagah yapılmıştı.
Çeyrek asırdır bir göstergedir benim için... Futbol stadı amaç dışı kullanılmaya başladıysa, orada gerçek felaket yaşanıyor anlamındadır.
Bir adım ötesini de yazayım.
Bosna stadının yanındaki antrenman sahaları mezarlık yapılmıştı, savaşta ölenlere yer kalmadığı için.
Tanrı insanoğlunu korusun ama modern çağda yerkürenin en feci günlerini yaşıyoruz galiba.
Geçmiş olsun hocam!
Lider böyle olunuyor işte!.. Konu “bulaşıcı hastalık” bile olsa, önce ona “bulaşacaksınız”, sonra yenip örnek olacaksınız.
Fatih Terim gibi...
Hepimiz söylüyoruz “dikkat edin” diye. Ellerinizi yıkayın, yakın temastan kaçının.
Ama kimimiz, alıyor virüsü, vuruyor duvardan duvara, ezip geçiyor ve sonra “dikkat edin” diyor.
Hangimizi ciddiye alırsınız?
Fatih Terim, futbolculuğundan beri her şeyin üzerine tam gaz giden bir lokomotif gibidir. Ona göre zorluk yok, mucizeler için zaman gerekir. Bazen raydan çıkabilir. Bazen kaza yapabilir. Es geçtiği duraklar da olmuştur. Lakin liderliğin özelliği “önde” olmaktır ve öndeki insan hata yapabilir.
Şimdi rahat rahat söyleyebilirim... İyi ki Covid-19 virüsü ile tanıştı Terim. Tanıştı ve kazandı.
Ne yaptı biliyor musunuz?
65 yaş üstü vatandaşlar için koronaya yakalanmanın idam fermanı olmadığını ispatladı.
Bundan somut moral verilebilir mi kamuoyuna?
Geçmiş olsun Terim’e ve ailesine.