Eğrisi mi doğrusuna denk geldi, takımların hedefleri mi tükenmişti, rahatlık empati mi getirdi, beni hiç ilgilendirmez...
Sebepleri irdeleyip bu maçı “sıra dışı”, geleneksel nefretimizi ise “meşru ve kalıcı” ilan etmeden önce, Akhisar Fenerbahçe muhabbetini alın “futbola saygı duruşu” olarak kanlı-kavgalı stat geçmişimizde (ve muhtemelen geleceğimizde) farklı bir sayfaya yazın.
“Saygı duruşu” rakibe, şampiyon Fenerbahçe’ye, Hamza Hoca’nın üç yıllık ve beş yıldızlık Akhisar kariyerine falan değil sadece...
Onlar bahane.
Doğrudan futbola saygı duruşu.
Çünkü Fenerbahçe şampiyon geldi şampiyon gitti, Akhisar centilmen bir takımdı centilmen kaldı. Ama günahsız futbol var ya; işte o kazandı.
İki yana dizilmiş Akhisarsporlular... Alkışlıyorlar. Şampiyon sahaya çıkıyor.
Fonda Ayten Alpman’dan Memleketim çalıyor. Şirin diyeceğim; hafif kaçar...
Göz yaşartıcı, çok duygusal.
Tarihi diyelim...
Tekerrürünü bekleyelim.
***
Empati ve sempati ile başladı diye “jübile maçı” sanmasın kimse. Sahada mücadele vardı. Ama sadece Akhisar’ınki sürekli!
Şampiyon Fenerbahçe’nin kadrosu biraz farklı... Forma, büyük mücadelede kısıtlı dakikalar alabilmiş futbolcuların kullanımına açılmış.
Lakin “eksik olanlarla” bitmiyor iş, “eksiklerin yerine hapsedilmişleri” de saymamak lazım. İlk yarıdaki “savunmacı” Mehmet Topuz mesela...
Ligde beklenenin üzerinde iş yapmış Akhisarsporluların ise daha iddialı takım hayalleri kurmak en doğal haklarıydı.
Ve iyice asıldılar maça...
Akhisarspor, ilk yarıda oyunu, ikinci yarıda Fenerbahçe’yi forse eden taraftı açıkçası.
Öyle ya da böyle... Futbolda duvara yazılı hedef bitse de duvarın arkasındaki, pervazındaki, boyanın altındaki hedefler bitmiyor, bitmez.
Fenerbahçeliler gibi “bitirmişlere” ise müsaade etmiyor ciddiyet sahibi rakipler.
Bakınız; Akhisar Belediyespor. İşin güzel tarafı, dostluk/sevgi/saygı “mücadeleye engel” değilmiş iyi mi!..
***
Kadroyu çeşitlendirmek, genişletmek, denemek güzel de... Şampiyonun da koruyup kollaması gereken bir karizması var malum.
45 dakikada çizilecekti az daha.
“Beş” falan olabilirdi.
Aslında, Gökhan’sız sağ kanadı yolgeçen hanı gibiymiş Fenerbahçe’nin.
Kuyt olmayınca gücü düşüyor, direnci azalıyor, azmi, takipçiliği, tatlı sertliği eksiliyormuş. Emenike, sağ çizgide yeteneklerini kullanamıyormuş.
Gökhan yoksa, Bekir’in her hamlesi golü önlemek ile yemek arasında sırat köprüsü oluyormuş. Hatırlatan, gözümüze sokan Akhisar Belediyespor...
Boşa geçmedi ilk yarı; Fenerbahçe’de bilinen gerçeklerin iyice altı çizildi.
***
İkinci yarıya “hamle” yaparak başlamadı Ersun Yanal... Normalde takıma adını yazması gerekenleri aldı sadece.
Mehmet Topal ve Gökhan Gönül.
Tabi savunmadan kurtulan Mehmet Topuz da eklenebilir takviyelere.
Özetle, Yanal takımı biraz daha benzetti şampiyon Fenerbahçe’ye...
Sonuç?
Yedi dakikada iki gol pozisyonu bir gol.
Lakin “şeytan” rahat durmadı tabi... “Yahu biz şampiyonuz zaten” rehaveti gelip gitti.
Yanal’ın Baroni’yi alıp “Şampiyon Fenerbahçe’ye” biraz daha yaklaşma çabaları oyunu değiştirse de kafayı değiştiremedi.
Rakip mücadeleden bir dakika bile kopmazken, rehavetle ciddiyet arasında gidip gelen şampiyondan bu kadardı.
Lakin geride futbola muhteşem bir “saygı” kaldı Akhisar’da...