Az çekmedik futboldan!.. Avrupa sahalarında korner kazanınca heyecanlanıp gururlanacak, Toto’da “0” oynayarak 13 tutturacak tarihten geldik bu günlere.
Çimende rakiplere, tribünde/ekranda “kronik depresyona” teslim olduğumuz tarihlerden...
Ve mecburiyetten olsa gerek, insani bir savunma mekanizması geliştirdik; futbolumuzu küçümseyerek koruduk kendimizi. Beğenmeyerek, hatta aşağılayarak!
Kırk yılda bir gelen futbol zaferlerinde sokaklara sığamayan bir toplumun, geri kalan zamanda futbolu en ağır kelimelerle birlikte anması, paradokstu ama çektiğimiz çileyi de anlatıyordu bir yandan.
Gereğinden fazla sevdiğimiz ve beceremediğimiz futbol denilen platonik aşkımızdan soğumak bir kenara, ona daha da hırsla sarıldığımıza göre, “değişim” veya “gelişim” şarttı.
O gün geldi çattı işte!
Yanlış anlaşılmasın... “Futbolumuz yüceldi” demiyorum!.. Henüz değil. Ama hesap kitap ortada; yeni ve daha yüksek bir düzeyin eşiğindeyiz şu anda.
Bir adım ötesinde algısından ekonomisine kadar pek çok olumlu vaatler var.
Bir adım gerisi ise denenmiş malum kaoslar.
İşte tam bu noktada, ligin ortası falan demeden kendimize acımayı bırakmalı, ivmeyi arttırmanın çarelerini bulmalıyız acilen.
Bakınız; Ardalar, Cengizler, Cenkler gidiyor futbolun kalbine. Seyirci tribüne dönüyor. Ligin futbol kalitesi yükselmiş keyifle izlenen maçlar oynanıyor. Liderle sonuncu arasında dağlar değil nüans var.
Futbol bir basamak yukarı çıkmaya hazır da... Yıllarca “futbolumuzu küçümsemek, aşağılamak zırhıyla koruduğumuz” kafalarımız bu evrime hazır mı peki?
Anlamak kolay.
Yarısını tamamlayıp ikinci yarısına başlamak üzere olduğumuz ligde kaç şampiyon adayımız var?
Dörtten başlayın, emeğe saygınıza göre altıya, yediye kadar gidersiniz...
Şimdi soru şu... Şampiyon tekil olduğuna göre geri kalan çoğulun defteri dürülecek mi yine eskisi gibi?
Mesela... Abdullah Avcı’yı “iyi hoca ama bir yere kadar” diye küçümseyecek miyiz Başakşehir şampiyon olamazsa?
Fatih Terim’in “Tudor kalsaydı şampiyonduk” zehriyle kimyasını değiştirip yönetime avantaj değil hadikap yaratma oyunlarına mı kurban edeceğiz?
Şampiyonlar Ligi grubundan yenilgisiz birinci çıkma mucizesi çöpe atılıp “önce kapının önünü süpür” diye infaz edilecek mi Şenol Güneş?
Aykut Kocaman yıldız düşmanı ilan edilip geldiği güne lanetle mi anılacak sezon sonunda?
Yıldızlar mundar, yönetimler sanık, hakemler suç ortağı mı olacak eskisi gibi? Öğrenilmiş mutsuzluğumuza komplo teorileriyle geri mi döneceğiz?
Yoksa... Öne mi geçeceğiz... Kaybedeni de büyük yarışın unsuru olup heyecana, keyfe verdiği katkılar için alkışlayarak, futbolumuzun elinden tutup eşikten atlayacak mıyız?
Valla biz biliriz!..
Yolun bir ucunda keder, diğer ucunda keyif var...
Ve insanlar hak ettikleri rejimle yönetilmekle kalmaz, hak ettikleri şekilde yaşar.
Futbolda ikincinin de üçüncünün de küme düşenin de alkışlandığı bir “mücadele ve olgunluk” dönemine siftah etmek için şartlar hazırdır unutmayın.
Olmazsa, kabahat kafada.