O kadar da uzun boylu değil!.. Sen sezon boyu pısırıkları oynayacaksın, hücumda bir “B” planı bile kuramayacaksın, rakibin tırnaklarıyla kazıyacak, yoktan var edecek... Sonra da kupanın birini ben alayım diyeceksin.
Penaltılarla falan... Bırakmaz kimse emeğini, alın terini sana.
Şans bile çalışandan yana.
Kimse penaltıları hesaplayıp “şu girseydi, bunu tutsaydı” falan demesin; karşınızdaki Fenerbahçe’nin dibe vurmuş halidir.
Bir başka deyimle “futbolun adaletidir”.
Maça her iki takım da hareketli başladı... Başakşehir için normaldi ama sezonun “edilgen-kırılgan” Fenerbahçesi için alışılmadıktı! Sezon boyu bekleyen ve Lensle hızlı çıkmaktan başka planı olmayan Fenerbahçe’nin, beraberlik bile yeten kupa maçında önde basması, hızlı oynaması hayli geç kalmış bir yenilikti.
Ya da Başakşehir’den gol yiyeceğini ve mutlaka atması gerektiğini idrak etme ifadesi...
Hızlıydı ama doğal olarak, çabuk oyunun tüm gerekleri yerine getirilemiyordu bir türlü...
Sağ ve sol bekler oyuna tam katkı koymuyor, orta saha kendisine destek olan forvete aynı şekilde karşılık veremiyordu.
Sağlığına kavuşamasa da yine de güzeldi Fenerbahçe’nin bitkisel hayattan çıkmış hali. En azından pozisyon yaratıyor, ortaya seyredilecek bir şeyler koyuyordu.
Advocaat “sert oyun” istemişti ama Fenerbahçeliler sadece vites arttırmıştı. Sert oyun yerine orta sahada Mossoro ve Emre’ye yakın oynayıp Başakşehir’i etkisiz kılmaya çalıştılar. Tutmadı... Aksadığı anda Emre’nin golü geldi.
Üstelik bir de paradoks yaşıyordu Fenerbahçe kendi içinde!
Fenerbahçe’yi hareketli gösteren değişiklik aynı zamanda Fenerbahçe’nin gol atmasına da engeldi!
Çünkü hücumda aksiyon yaratan unsurlardan en önemlisi Van Persie’nin orta alana kadar gelip top almasıydı; aynı Van Persie, topu bekleyip son vuruşu yapamadığı için Lens katkılı üç pozisyonda topa istediği gibi vuramadı.
Aslında Fenerbahçe’nin gole, gol için hamleye ihtiyacı vardı ama Advocaat ağırdan aldı. Alper ve Souza’yı biraz daha ileri çıkartıp Fenerbahçe’nin Başakşehir yarı sahasında daha çok kalmasını sağladı o kadar...
Sarı kartlı Alper’in çıkıp Ozan’ın girdiği 60. dakikadan sonra baskılı gibi gözükse de Fenerbahçe’nin boyu uzadı ve Başakşehir’in kontratakları arttı. Ancak Fenerbahçe kaleci Volkan’a güvendi ve gol arayışını sürdürdü. On dakika geçmeden Sow’un beraberlik golüyle karşılığını aldı.
Skoru korumaktan skoru değiştirmek durumuna geçen Abdullah Avcı, karşılık olarak Adebayor’un yanına Mustafa Pektemek’i koyarak riske girmek zorunda kaldı. Ardından Napoleoni ve Holmen ile Başakşehir’i 3-5-2’ye çevirip risklerini katladı.
Fenerbahçe bu fırsattan yararlanacağı yerde Başakşehir’in baskısıyla şaşırdı, sindi kendi kalesi önüne dizildi ve 86’da ikinci kez mağlup duruma düştü.
Ancak Başakşehir’in zirve deneyimi sayılı dakikaları geçirip finale uzanmaya yetmedi. İki dakika geçmeden bir Fenerbahçe refleksi ortaya çıktı ve Ozan’ın beraberlik golüyle maç uzatmaya gitti.
Van Persie’nin yerine giren Volkan Şen ile başlayan uzatmada Fenerbahçe sezon boyu edindiği “bekleme” ezberine döndü. Fenerbahçe birkaç hamle dışında penaltıları beklemek için aynı ihtiyatla devam etti.
Penaltı yazı tura gibi bir şey... Razı olduğun anda kaybetmiş sayılırsın ki, Fenerbahçe’nin kupa macerası da böyle bitti.
İşin aslı, futbolun doğruları ile adaleti bunu gerektirirdi. Bu sezon “kupasızlığı” hak etmişti.