Bir zamanların transfer şampiyonu Fenerbahçe nasıl oldu da adı Fenerbahçe ile özdeşleşmiş Gökhan Gönül gibi bir değeri göz göre göre Beşiktaş’a kaptırdı?
Bunun yanıtı geçmişte!.. Sobaya dokunup eli yanan bir bebeğin hafızasına kazınmış gibi Fenerbahçe’nin anılarına “yanlış iş” olarak yazılmış bir hadisede.
İsterseniz “ders” de diyebilirsin buna.
Hatırlayın... Bir zamanlar Alex 1,5 milyona oynuyordu Fenerbahçe’de... Yönetim Kezman’ı 3,5 milyona transfer etti; Alex’in parası 3,5, yerli futbolcularınki iki katı oldu.
UEFA gözaltısında bu riski göze alabilir miydi Fenerbahçe?
İşte bu sebeple Gökhan’ın talebiyle kulübün teklifi arasında futbol dünyası için “önemsiz” bir miktar kalsa da direndi Sarı-Lacivertli yönetim… Daha fazla arttırmadı.
Diyeceksiniz ki, tam Gökhan’ın Beşiktaş’a transfer olma ihtimali ete kemiğe büründüğünde, hatta kesinleşir gibi olduğunda niye bir miktar daha yükseltti parayı Aziz Yıldırım?
Burası da işin püf noktası işte.
Taa Kezman’dan edinilen acı tecrübeyi bu kez rakibe yaşatmak, futbolcusunu geri çeviremiyorsa onu alana pahalıya patlatmak, şampiyonluk yolundaki en büyük rakibinin takım içindeki parasal dengelerini bozmak için yapılmış bir atak...
Zaten gidecek... Hiç olmazsa gitmesi işe yarasın!
Niyetimiz yoktu!
Aldığı ücretten memnun olmayan futbolcuların çoğunlukta olduğu bir takımı alt etmenin her zaman daha kolay olduğunu unutmayalım.
“Fenerbahçe’nin Gökhan transferindeki yenilgisini telafi etmeye çalışıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim!
Şu kadarını söyleyeyim - şayet niyet oysa ki mümkündür - telif hakkı bana ait değildir; bilinsin...
Kelimesi kelimesine Fenerbahçe’yi yönetenlerden birinin Gökhan’ın gidişine ilişkin söyledikleridir.
“Altı ay önceden şampiyonluktaki rakibimiz olan kulüple görüştüğünü biliyorduk ve asla döndürmek gibi bir niyetimiz yoktu. Gönülden kopanın takımdan da kopması en iyisiydi. Yapacağımız tek şey vardı. Nitekim biz fiyatı yükseltince Beşiktaş kulübü karıştı” cümleleri de cabası...
Özel görüşmedir, söyleyenin adını yazmam.
Sosa Kartal değil kargaymış!
Her şeyden önce, Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman’a kişisel teşekkürlerimi sunuyorum...
Futbolu, Beşiktaş’ı, gazeteciliği falan geçin... Bir Türk vatandaşı olarak teşekkür ediyorum.
Çünkü, Sosa’nın “terör” bahanesine sığınarak Milan’a gitme girişimi karşısında kaya gibi durdu...
Sosa gider, posa gelir... O çok önemli değildir.
Ama transfer operasyonunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’ye bir Ortadoğu ülkesi imajı yapıştırmak kimsenin haddi değildir.
Ne güzel söylemiş Orman; “Sanki Sosa’yı Miami’den aldık, Ukrayna’daki savaşın en kritik günlerinde Metalist Kharkiv takımından geldi” diye...
Sahi, gelirken “orada savaş var” demiş miydi Sosa?
Dememişse, transferine kolaylık sağlanmış olmalı... Aynı kolaylığı Beşiktaş da sağlasa, terörün “t”si gelmezdi aklına.
Biz terörün kapsama alanında olmadığımızı iddia etmiyoruz.
Maalesef öyle...
Ama hangi ülke değil ki?
Üstelik Sosa, Milan’la flört ederken -hukuken suç olduğu halde- İtalya’ya gidip gelirken daha hava alanında patlama bile olmamış.
Tekrar yazayım... Sosa, barbekü sostaki karabiber tanelerinden biri. Önemli değil.
Ama “gitme gerekçesi” çok önemli ve sıklıkla tekrar edilmesi, örneklenme ihtimali ulusal çıkarlarımıza aykırıdır. Futboldan, yabancı futbolcuların gelip gelmemesinden falan çok öte bir iştir bu.
Mesela Sosa’nın attığı taş kaç turisti ürkütür, hesap edebilir misiniz?
Birkaç kez tekrarlanacak “Sosa gerekçesi” kaç yatırımcı kaçırtır bilebilir misiniz?
İşin uluslararası imajı, morali, algısı...
Teröriste “başarıyorsun” katkısı, kaç Sosa’nın transfer parasıyla telafi edilebilir acaba?
Kartal değil kargaymış Sosa... Besledik gözümüzü oymaya kalktı.
Neyse... Sayın Fikret Orman suyu baştan kesmeye çalıştı. Olayları, belgeleri Sosa’nın koltuğunun altına sıkıştırıp yollar artık.
Darısı futboldaki her yöneticinin başına.