Derbiden üç puan almak, lig yarışına makul uzaklığı korumak, ezeli rakibe 20. yüzyıldan beri yapılan baskıyı sürdürmekle kalmayıp arttırmak, elbette Fenerbahçe’nin kazanç hanesindeki büyük başlıklar...
Lakin daha ötesi var...
Elle tutulamayan, ölçüp biçilemeyen fakat somut olanların toplamından daha kıymetli belki!
Fenerbahçe ile Fenerbahçeli arasındaki bağın çatlaklarını kırığa dönmeden bandajladı bu derbi.
Nasıl mı?
Advocaat’ı Fenerbahçe tarihindeki “saygı duyulan teknik direktörler” kategorisine çıkarttı ki, tribün/takım sinerjisinin olmazsa olmazıdır bu; biir...
Hücumda ve savunmada kilit adamlar olmadan kazanıldığı için taraftarın tek tek futbolculardan duyduğu gururu “takımın tümüne” genleştirdi ki, taraftarın sahadakilerle özdeşleşmesinin ilk kuralıdır bu; iki.
“Kaybedilmiş sezon” endişesini sildi götürdü... Futboldaki anlamı “komadan çıkmaktan” tutun “hayata dönmeye kadar” pek çok yaşamsal kavramla özdeştir, büyük takımlar için vazgeçilmezdir... Bu da üç.
Devam ediyor tabi...
Aziz Yıldırım’ın eli rahatladı...
“Oh ne güzel, başkanlığı üzerindeki kara bulut dağıldı” demiyorum!.. Yönetsel yetenekleri arttı. Bu da Fenerbahçe’yi rahatlatacak aşırı savunmacı veya agresif tutumdan uzaklaştıracak bir olgudur ve ucu dönüp tribün-kulüp ilişkisine kadar dokunur.
Her şeyi bir kenara koyun, Fenerbahçe’nin negatif haber ve yorumlarla gündeme gelmediği bu haftanın devam etmesi bile futbolumuzun üzerindeki karamsarlığı dağıtacak unsurdur.
Galatasaray’ın kaybı ise gerçekten büyük...
Bir kere imaj yerlerde.
17 yıllık geleneği yıkmak iddiasıyla gelinen Kadıköy’de hiçbir şey yapmamak yerine “ev sahibi daha şanslıdır” orta yolu denense, “yıkım” bu kadar fazla olmazdı.
İnsanları ümitlendirmenin en kötü tarafı, ümit edilenin olmamasıdır. Emin olmayanlar bu riski almamalıdır. En azından verdiği ümitle doğru orantılı çaba harcamalıdır.
Başkanından hocasına kadar ümit vermek dışında hiç birini yapmadı Galatasaray ve bu durumda başkandan hocaya kadar herkesin yönetme kabiliyetleri tartışmaya açıldı.
Bedelini ödemek zorundalar.
En başta Riekerink... Bugünkü bilgilerle geçen sezona gitmek mümkün olsa Riekerink Galatasaray altyapısına bile hoca olamaz. Artık defteri kapanmıştır, sadece eyleme geçmek için yeni hoca bulmak lazımdır.
Sucuk ekmeğini ısırırken “Galibiyete inanmayan Galatasaraylı otobüse binmesin” gibi bir lidere yakışan tarihi sözler eden Galatasaray Başkanı ise en kestirme yoldan kulübün emlak-muhasebe işlerine dönecektir bu derbiden sonra.
Sneijder ve Bruma’nın sırtına yüklenerek ayakta durabilen takım ise “Ağaca dayanma kurur, adama dayanma ölür” halk deyişindeki acı gerçekle yüzleşmiş, Sneijder’i manevi olarak kaybetmiş, Bruma’yı da isyan ettirmek üzeredir.
Takımdaki Selçuk kırılması, Selçuk’un kişisel problemi değil takımın içindeki ruh halinin dışavurumudur, devamından korkulur.
Bu durumdaki bir Galatasaray’ın şampiyonluk yarışında olmasından söz etmek ancak gözükara Galatasaraylıların harcıdır. Etkileri tribüne yansıyacaktır.
Evet bir derbi böylesine büyük kazançlar ve kayıplar yaşatabiliyor ülkemizde... İşin sırrı yönetim, bilgi ve özveride.
Güle güle harcayın!
Geçmiş yayın ihalelerinde müthiş fiyat artışlarını “eyvah zam geldi” öngörüsüyle yorumlamış ve haklı çıkmış biri olarak, bu kez yüzde elli zam iyice tedirgin etti beni!..
Kolay değil... Yayın ihalesi her arttığında biraz daha battı kulüpler. Para ne kadar fazlaysa, o kadar ödenemeyecek miktarlarla...
Son furyadan Beşiktaş “feda” ile Fenerbahçe Avrupa yasağıyla zor kurtuldu, Galatasaray taşınmazlarını satarak çıkacak...
“Öyle deme, futbolumuz şahlanacak”!..
Siz ortada kulüplerin yetiştirdiği gençler falan görebiliyor musunuz?.. Tam tersine bütün sorumluluk Almanya’ya havale edilip yabancı futbolcu yığıldı futbolumuza. Statları falan da devlet yapıyor... Oh ne ala!
O sizin iyi niyetiniz, uyanıklığı akıl bile edemeyen batı kültüründe geçerli olur ancak.
Hem niye sevinmeliyim bir yayıncı kuruluş abonesi olarak?.. Ticaretin kuralına göre Digiturk ya abonelerini ikiye-üçe katlayacak ya da ödediğimiz ücretleri.
Açık söylüyorum, yayıncı kuruluş “kümesteki tavukların” son tüylerine göz dikmemeli.
Örneğin ben bir yıl önce yayınımı yeniden yapılandırıp telefondaki operatörle el sıkıştan sonra yüzde kırk zam gördüm son sezonda. Ödediğim para iyi lokasyonlu bir kombine ayarında.
Hadi biz mecburuz... Ama teknik buysa, artmaz eksilir abone sayısı. Ödenmez hale gelir.
Oysa herhangi bir araştırma veya istatistik mevcut olmasa da “statlar boşaldıkça ekranların dolduğuna” inanıyorum ben. Futbolun ilgisi sevgisi bitmez, küllenmez, sadece yön değiştirir. Ekonomik şartlar zorlayıp statlar “pahalı” hale gelince futbol zevkinden değil, futbolu statta seyretme zevkinden feragat edip televizyona dönmektedir insanlar.
Yani yayında para var. Ama arttırmak için biraz özen gerekir. Şu anda yöntem para vermeyene ucunu bile göstermemek üzerinedir.
Aslında yayın hakkında tekel bitmelidir. Aynı şey telefonda da yaşandı, sonu tüketicinin lehine oldu...
Neden tüm yayın hakları üçte bir riske giren üç şirketin olmasın da içinden en çok işimize geleni, işini en iyi becereni seçmeyelim?Düşünebiliyor musunuz üç yayıncı kuruluşun futbolu satmak için rekabetindeki yaratıcılık ve hizmetleri? Naklen yayını kısıtlayıp daraltarak, pahalılaştırarak altın yumurtlayan kazı kesiyorlar tekelciler.
Hedef yayın gelirini arttırmaksa, bunu yolu abone sayısından geçiyorsa rekabetle cazip hale gelebilir ancak abonelik.
Mal mı kötü?..
Yahu Türkiye’de futbolun kalitesi ne zamandan beri izlenme oranlarını etkiler olmuş?.. Varsa öyle insanlar, isimleri “futbol marjinalleri” ve kayda değmeyecek azınlıktalar (maalesef diyelim). Cumhuriyetle birlikte insanımızın genlerine yerleşmiş üç büyüklerarası rekabet ve onların diğerlerinden toplayacağı puanlara merak tetiklemektedir seyirciyi.
Yani “müşteri” var. Ürün kalitesine bakmıyorlar. Biraz yatırım, biraz özen gerekiyor yayıncının daha çok kazanıp futbola daha çok vermesi için. İyi midir, kötü müdür bilemem tabi.
Evet... Bayram sokaktaki adama değil, kulüplere. Güle güle harcasınlar...
Lakin geçmişten ders almamışlarsa, yine hesapsız davranırlarsa birkaç yıl sonra antrenman sahalarını da satarlar, yerine yapılan plazaların terasında antrenman yaparlar.