Şayet gün gelip Fenerbahçe üzerinden bir şampiyonluk öyküsü yazmak icap edecekse, hikayenin ilk bölümü Sivasspor ile başlayacak, Bursaspor galibiyeti ile tamamlanacaktır.
Öncesi kahırdı, sonrası süs olacaktır.
Çünkü birincisi, toptan saklanacak kadar özgüvensiz durumdaki Fenerbahçe takımının istek ve cesarete kavuştuğu dönüm noktası sayılır.
İkincisi, yani dünkü Bursaspor galibiyeti, isteğin eyleme dönüşerek tek tek yetenekleri aktive ettiği ve bir basamak ötesinde maç kazanma zekasının devreye girip skor belirlediği kavşak olacaktır.
Şayet gün gelip Fenerbahçe üzerinden bir şampiyonluk öyküsü yazacaksak, önce kaybedilip sonra bulunmuş bu meziyetlerin sezon sonuna kadar yerli yerinde kalacağını varsayarız ki, şampiyon olmak için başka da bir şeye ihtiyacı yoktur Fenerbahçe’nin.
Özenle koruyup kollaması ve sezon boyu diri kalmasını sağlaması gereken tek şey budur.
Çünkü akıllı, verimli futbol, goller ve galibiyetler bu psikolojinin sonucudur.
Aynen Bursa’da yaşananlar gibi...
Çok zor olması gereken bir maçı zekasıyla kolaylaştıran bir Fenerbahçe vardı Bursa’da...
Maçın ilk yarısında sahada mücadele isteyen keyiflenebilirdi ama seyirlik olan sadece tribündeki şovdu. Çünkü her iki takım da dengeli, dikkatli oynadı hatalarla birlikte pozisyonlar da azaldı ilk devre.
Hiç telaş yapmadı Fenerbahçe... Zaten Bursaspor’u çözmüş, skor için ikinci yarıya güveniyordu.
Janssen’in dönüp vurduğu, Aziz Behich’in soldan indiği pozisyonlar futbol adına nazar boncuğu gibiydi 45 dakikada.
Aslında Fenerbahçe kanatlardan gitmek istiyor, beşli Bursa orta sahası ne buna ne de rakip ceza alanına yaklaşma üçgenlerine izin veriyordu. Janssen üç stoper arasında etkisizleşiyor, Fenerbahçe rakip yarı alanda kalsa da ceza alanında çoğalamıyordu.
Maç o kadar hesap kitap işi hale gelmişti ki, Bursa hücumlarında Fenerbahçe defansını rahatlatma görevi üstlenen Aatıf’ın üç-beş metre geride olması bile kelebek etkisi yaratıp hücumları etkiliyordu.
Maçlarını ilk atmış dakikada kazanan, daha sonra yaş ortalaması nedeniyle düşen ve bu yüzden maça hızlı başlayacağı düşünülen Bursaspor da gol şansını Batalla’nın şık paslarına, uzun toplara bırakmış, önemli bir şansı tepmişti.
Planlı ve dengeli giden maçta her iki takım da ilk golü atanın kazanacağından emindi ve ikisi de atmaktan çok yememeğe özen gösterdi.
İlk yarı sakatlığı nükseden Janssen yerini Soldado’ya bırakınca da değişen bir şey olmadı konuk Fenerbahçe’de.
İkinci yarıda takıma defansif bir orta saha monte ederek başlayan Bursaspor ilerleyen dakikalar için önlem almayı düşündü ve biraz daha geriye yaslanarak en büyük hatasını yaptı.
Fenerbahçe ise bu yüzü dönük oynama fırsatını önce baskılı oyuna çevirdi, sonra pozisyon yaratmakta kullandı.
Soldado’nun kazandırdığı Giuliano’nun attığı penaltı da bu baskının sonucuydu.
65’de golden sonra Aatıf ile Valbuena’yı değiştirdi Aykut Hoca... Çünkü Bursaspor’un skora dönük oynayacağını düşündü. Ama Bursaspor’un karşısında uzun toplarla adam kaçırma denemelerinden başka girişimlere izin vermeyen bir Fenerbahçe vardı. Çoğalamazlardı çünkü, ilerde topu tutan taze Valbuena vardı maçın geri kalanında. 87’de Volkan’ın kurtardığı bir pozisyonları vardı o kadar.
Fenerbahçe kazanırken şahane mi oynadı?.. Hayır.
Ancak kazanmak için gereken o özgüven geri geldikten sonra, Fenerbahçe gibi bir takım isterse maçı yetenekleriyle alır, isterse zekasıyla.
Yani bu aşamadan sonra.