Aziz Yıldırım’ın “idam sehpasına giderken bile son sözü Fenerbahçe olur” mu, olmaz mı bilemem -Allah yazdıysa bozsun, öğrenmek de istemem- ama çoluğunu çocuğunu, evini barkını, işini gücünü bırakıp demir parmaklıklar ardına giderken “betona çakılmış çivi” gibi sağlam ve eğilip bükülmeden durduğu kesin.
Kaç kişi tanıyorsunuz siz, dün söylediğini bugün inkar etmeyen, doruklardan esen rüzgarla eğilmeyen, ödüle ulaşmak/cezadan kaçmak için yön veya yöntem değiştirmeyen, koltuğunu korumaya uğraşıp kişiliğinden ödün vermeyen?
Kaç kişi?
Sevseniz de, nefret etseniz de Aziz Yıldırım nadir “hint kumaşlarından” biri.
***
Daha da önemlisi; Aziz Bey’in
Sivas’ta yaptığı ayaküstü açıklama...
İçeriği kadar “üslubu” da farklı ve önemli.
Spor kamuoyu en az 15 senedir yakından biliyor Aziz Yıldırım’ı... Şampiyonluk yolundaki Fenerbahçe’nin puanları bariz şekilde çar çur olurken, çıkıp da böylesine “makul ve mantıklı” konuştuğuna, hatta “yapıcı” olmaya çalıştığına şahit oldunuz mu hiç?
Her gece kapı çalındığında polisin kendisini gelecek üç yıllık kilitli ikametgahına götüreceği endişesi taşıyan, bir daha spor kulüplerinde yönetici olamayacağını idrak eden, tüm benzerleri arasında ceza gören tek başkan olduğunu bilen bir insanın, hele Aziz Yıldırım gibi sinirli bir insanın “benden sonra tufan” demesi beklenir değil mi?
Tam tersi...
Tespit, uyarı, biraz da sükunet çağrısı.
Üstelik Fenerbahçe’si 4-0 maç kazanmış bir Aziz Yıldırım kıvamında.
Farkı fark ettiniz mi bilmiyorum.
Aziz Yıldırım özelinde “dev”, futbolumuz genelinde “minik” ama çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.
“At hırsızı” ve “Ayıp”ın anlamı!
Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl’ın Beşiktaşı yönetenler için
“at hırsızı” yakıştırması, kendisine hiç ama hiç yakışmadı.
Biliyorum ağzından kaçmıştır.
Lakin kulüp yönetenlerin ağzından laf kaçırma lüksü yoktur. Kaçarsa bedellini öder.
Ayıplanır en azından.
“O da ne demek” diyenleri
duyar gibiyim!
Ne ola ki, ayıplanmak?
Ne götürür, ne getirir?
Kilosu kaç euro, boyu kaç santimdir?
Şehirler dev metropollere dönmeden, Anadolu’nun yiğit ve onurlu insanı büyük kentlere gelip gelir adaletsizliği ile zıvanadan çıkmadan, Amerikan benmerkezciliği alaturka şekilde yorumlanıp cıvık bir yaşam şekli benimsenmeden önceleri, “ayıplanmak” kadar büyük bir ceza yoktu vatandaşın vatandaşa verdiği.
İddia ediyorum, sivri biberin fahiş fiyatı bile yitip giden
“ayıp olur” duygusu ile ilişkilidir.
Antep, metropollerden daha geleneksel yapıdadır; sayın İbrahim Kızıl anlar ne dediğimi.
Kendine “ŞİKECİ” diyen tribünler!...
Aziz Yıldırım’ın Sivas tespitleri dedik ya... En önemlisi Sivaslılar hakkında.
“Şike yapsana” diye bağıran Sivas seyircisine diyor ki, “Şike yaptıysam sizin takımınızı da satın almış olurum. Ben yapmadım diyorum, siz yaptın... Bu nasıl iş”?
Futbolun “tezahürat” kısmında rakibin sinirlerini bozmak da vardır ama bu işi “kendini madara ederek yapmayı” nasıl akıl ettiler acaba?
“Espri fakirliği” deyip geçemeyiz...
Bu tezahürat aslında “şike” denilen üçkağıtçılığın futbol seyircisi açısından hukuk önündeki ciddiyetle ele alınmadığının, hatta ciddiye alınmadığının belgesidir.
Suç ve ayıp kavramlarıyla yan yana olsa, kendilerini de işin içine sokacak duruma bu kadar balıklama atlarlar mı?
Demek ki, şike “olağan vaka”!
Halk içinde muteber...
Hatta bir zamanlar “uyanıklık” ve “güç” anlamlarıyla örtüşüyordu şike!.. “Bizimkiler bu maçı halletmişlerdir” türünden lümpen böbürlenmeler hâlâ kulaklarımda.
İşte bu memlekette şike yapılmışsa, vatandaşların böylesine “içselleştirmiş, meşrulaştırmış, konuşmaya alışmış” olmasındandır.
Futbola bambaşka bir dünya olarak baktık yıllarca...
Las Vegas gibi...
Her şey serbesttir ama yapılan orada kalır.
Orada kavga etmek normaldir.
Küfür etmek normaldir.
Hatta şike yapmak normal ve sıradandır!
Yapmayana da “beceriksiz yönetici” dedik.
Gün geldi, yapanlar
“rezil”, biz “temiz”!
Hadi canım sen de.
Her halk layık olduğu şekilde yönetildiği gibi, müstahak olduğu konularla uğraşır.
Kim Trabzonspor düşmanı?
Sayın İbrahim Hacıosmanoğlu başkan seçildikten sonra ilk yazılarımdan biri “Koskoca sezon eski kupanın peşinde geçmez. Eskisini kovalarken yenisini unutmayın” mealindeydi.
Hurra... “Trabzonspor düşmanı”.
Hacıosmanoğlu sert ötesi üslubunu katmerlediğinde, “Sadece hedefinizdeki yıpranmaz, futbolumuz ve siz de yıpranırsınız” diye yazmıştım.
Hurra... Trabzonspor düşmanı.
Siyasete dayanmayın...
Trabzonspor düşmanı.
Biraz sahaya bakın.
Trabzonspor düşmanı.
Şimdi... Varoluş sebebi başarılı olmak, kupalar kazanmak, güzel futbol oynayarak gönül verenlerini mutlu kılmak olan Trabzonspor takımının durumuna bakın ve karar verin: Ben miyim Trabzonspor düşmanı, Trabzonspor’un varoluş amacını ıskalayanlar mı?