Alanya’daki hayal kırıklığından sonra Ersun Yanal’a sorsalar, Galatasaray derbisinden önce moral olsun diye Ankaragücü’nü isterdi Kadıköy’e… Lige kötü başlamış, savruk, dağınık bir takımdı başkent ekibi. Ama Metin Diyadin hoca iki haftada olmayan Ankaragücü orta sahasına çeki düzen, vermiş, öndeki hızlı ve güçlü Orgill’in yolunu açmıştı. Bu tip bir adam, başlı başına bir tehlikeydi bir türlü belirlenemeyen Fenerbahçe tandemi için.
O yüzden geri düştüğü maçı zorlukla kurtardı Fenerbahçe.
Fenerbahçe’de değişen tek adam Rami’ydi, o da henüz ısınma turlarındaydı ve maça titrek başladı. Yetmedi; Fenerbahçe’nin kişisel hatalardan gol yeme geleneğine o da katıldı. Ankaragücü’nün golünde adeta asist yaptı savunmadan çıkarken. Zaten ikinci yarıda da sahaya çıkmadı, yerini Jailson’a bıraktı. TV şovuna mı çıkarmak lazım nedir bu adam havaya girsin, memlekete alışsın diye!
F.Bahçe’nin önce gol yiyip sonra beraberliği yakaladığı ilk yarıda sadece bireysel hataları sürmedi, yine önde ve arkada iki takım gibi oynamaya devam etti ev sahibi.
Gerçi Gustavo ısınmış, risksiz yan pasları bırakmış, çapraz paslarıyla Emre’ye aratmıyordu ama Fenerbahçe forveti ileride yarım takım olarak öylesine mücadele vermek zorunda kalıyordu ki, yardım eden, arkadaşlarına duvar olmaya çalışan Muriç hemen hiçbir pozisyonda rakip kale yakınlarında olamıyordu.
Birileri arkadaşlarına ve Muriç’e gol atması gereken adamın o olduğunu hatırlatması gerekiyor galiba. Gol atmak için de kaleye yakın olmalı. Bıraksın topu taşıma mücadelesini arkadaşları yapsın. Muriç’in asıl işi topu kaleye göndermek. İlk yarı herkes şansını denedi şut anlamında Muriç’ten başka. Tabi denemelerin hiçbiri rakip kaleyi tehdit etmedi. Beraberlik golü duran toptan geldi mecburen.
Maçın rotasını değiştiren 40. dakikada Rodrigues’in sakatlanmasıydı… Rodrigues oyundan çıktı ve Ersun Yanal’ın Galatasaray derbisine sakladığı Emre girdi.
Emre, kopmuş Fenerbahçe zincirinin eksik halkasıydı sanki. İlk yarının kalan dakikalarında üç ön libero ile oynayan Fenerbahçe’de Emre forvet arkasıydı ve Muriç ilk doğru dürüst pasını ondan aldı.
İkinci yarı Emre yerine geçip, Jailson henüz hazır olmayan Rami’den stoperi mevkiini alınca Kruse de soldan kurtuldu ve Fenerbahçe ilk yarıda vasattan öteye geçemeyen temposunu arttırdı. Daha organize oynamaya başladı. Kanatlar çalıştı. Kruse aradığı boşluğu buldu sıkışıklıktan kurtuldu.
Sonunda Emre’nin muazzam pası, Kruse’nin soğukkanlı asisti ve “al da at diyen” pozisyonu affetmeyen Muriç’in becerisi ile Fenerbahçe nihayet rahatladı.
Rahatlamak, Fenerbahçe için felaket anlamındaydı tabi...Konsantrasyonunu bu kadar kolayca kaybeden başka bir takım var mı acaba.
Orgill’i zor güç durduran Ozan, Canteros’un şutunu zor güç çelen Altay olmasa tabela yine değişirdi ya, neyse…
Yahu Emre olmasa ne yapacak bu Fenerbahçe?
Kadıköy’de, Galatasaray derbisinden önce ligde bulabileceğin en “dişine göre” rakibi bile Emre’siz geçemeyecekse, bırakın Emre’nin yaşını başını “durdur Emre’yi kazan maçı” mesajı vermiyor mu rakiplere.
Çaresi ne?..
Bireysel günahlardan kurtulup kollektif sevapların takımı olmak. Hele derbide… Herkesin mükemmeli ortaya koyması lazım Galatasaray karşısında. Eksiksiz ve ahenk içinde…
Çünkü asıl ekmek Aslan’ın ağzında.