Tüm derbi ezberleri dışında, tribünden sahaya kadar sertlik içinde, ilk dokuz dakikaya bir gol, bir kaçan penaltı, iki pozisyon sığacak süratte, kartlar havada uçuşan, hedefe kilitlenmiş gözü kara kamikazelerin maçıydı derbi.
Oyunsuz, kalitesiz, ama dehşetli bir mücadele… Çünkü, kısıtlı malzemeyle zorlu koşullara “direnç” göstererek yaşamını sürdürmeye çalışan ekran fenomenlerinin belgeselleri gibiydi her iki teknik adam açısından…
Beşiktaş ve Fenerbahçe takımına gelince… İki büyük marka yarıştaydı ama arka lastikler patlaktı, tek çare motoru zorlamaktı.
Eksikler de öyle az buz değildi. Her biri deve dişi gibi adamlardı… Beşiktaş’ın Montera, Vida, Rossier’i, Fenerbahçe’nin Arda, Serdar, Crespo ve Kim’i sahada olmayınca maç tam anlamıyla bir bilinmeze sürüklenmişti.
Zaten oynaması zor 3’lü defans formatındaki eksikler ve Beşiktaş’ın geride boşluk bırakma alışkanlığı ile Valerien Ismael’in işi bir tık daha zordu. Bir yandan Rossi’yi durdurmak, Zajc’ı kilitlemek, öte taraftan Batshuayi-Larin baskısıyla rakibin zayıflamış defansını hataya zorlamak ve bu arada güçlü Fenerbahçe orta sahasına üstün gelmek kolay değildi.
Kestirmeden gitti Beşiktaş. Tora… Tora… Tora…
Topu kap, direkt git pozisyon yarat.
İsmail Kartal ise oyunu enine boyuna genişleterek çok bilinmeyenli denklemi pratik bir yoldan çözmeye çalıştı ama sadece mücadele ile kazanılan topu rakip kaleye taşımaya dayanan sahadaki gerçeğe teslim olmak zorunda kaldı. Altay’ın uzun topları, her maçta sağ kanadı kullanan Fenerbahçe’nin bu kez sol kanattan medet umması, hep bu sebeptendi.
Novak resmen rol çaldı derbiden. Tek devrede bir gol attı iki penaltı yaptı. Berabere biten devreden sonra ikinci yarı aynı kadrolarla bıraktığı yerden başladı her iki takım da…. Henüz dakika dolmadan Altay’ın engel olduğu Larin’in bir muhtemel golü vardı. Beş dakika sonrası Larin’in direkten dönen kafası…
Çünkü Fenerbahçe’nin yoktan var edilmiş defansı tam Larin’e göreydi. Aynı baskıyı Fenerbahçe yapsa, Beşiktaş’ın da müsait bir savunması vardı ama basan, bastıran Beşiktaş’tı. İkinci yarının çok kritik on dakikasını atlatan ve Altay sayesinde baskılara teslim olmayan Fenerbahçe, Beşiktaş Batshuayi ile Nkoudou’yu değiştirip hücuma derinlik katmaya çalışsa da yeniden sahanın patronu oldu. Bunda Ghezzal’ın performansını yarıya düşüren Gustavo’nun büyük payı var.
Fenerbahçe, çılgın gibi saldıran rakip yoruldukça bildiği ezberlediği pas oyunu ile sonuç aldığı sağdan hücuma döndü. Tek aksayan İrfan Can’dı, o da yerini Osayi’ye bıraktı, maçın başından beri Beşiktaş savunması arasında kaybolan Serdar Dursun’un yerine giren Valencia ile birlikte.
Valerien Ismael’in hamlesi Güven, Necip ve Can’dı… Anlamı önde hız, arkada güvenlikti ve doğruydu. Sürati düşen Beşiktaş’ın Fenerbahçe’ye mahkum olacağını hissetmişti hoca. Ki, beş dakika sonra Altay’ın kurtardığı bir Can pozisyonu oldu. Lakin zaman ilerledikçe maçın tansiyonu ile birlikte temposu da düştü, ilk düdükle birlikte ateşlenen dinamitin fitili yavaş yavaş söndü, beraberlik hiç yoktan iyi geldi her iki takıma da.
Derbiden sonra yeni sezona ilişkin hiçbir şey değişmedi iki takımın yeni sezon planlarında. Ne Çebi Valerien Ismael’i kolayca yollayabilir, ne de Ali Koç İsmail Kartal’ı.
Beşiktaş eksiklerine rağmen oyun sisteminden ödün vermeden gerçek bir mücadele verdi, Fenerbahçe gergin deplasmandan puan almasını bildi. Böylesine eksikler varken daha ne yapsın hocalar?