Sporda şiddet ve düzensizliği önleyecek kanunun ilk olarak Beyaz TV’ye ve Ahmet Çakar’a uygulanması, her türlü operasyonu medyadan başlayan ülkemizin örf adet ve geleneklerine son derece uygundur...
“Dünyanın en özgür medyası” olarak bazı bedeller ödenecek tabi!..
Şaka bir yana, 123 bin lira Beyaz TV’ye 6 bin lira Ahmet Çakar kesilen cezanın bir tek tuhaf tarafı vardır; “ilk” olması...
Çünkü kanunun çıktığı günden beri nice adamlar girip çıktı kapsama alanına, hiçbirinde yasa hatırlanmadı.
Onun dışında, olay makul ve mantıklıdır.
Hatta “hayırlı”!..
Neden derseniz; Çakar ve Beyaz Futbol’a “biraz yavaş” demek zamanı gelmişti.
Bugüne kadarki söylem ve eylemleri için değil...
Bundan sonra daha da yükseltecekleri çıta için.
İzah edeyim:
Televizyon izleyicisinin ekran zevki “Kurtlar Vadisi”nin reytingleri ile kanıtlamış ve belgelenmiştir bu ülkede. Çalınma, dayılanma, gider yapma, atıp tutma her zaman pirim yapar. Eh, Beyaz TV’nin spor kadrosu da bunun için ideal.
Kaçınılmaz olarak sezonun en gözde programı oldular.
“Efelendikçe yüksel, yükseldikçe özgüven sahibi ol ve daha çok efelen” kısır döngüsüne girdiler çıkamadılar.
Güç zehirlenmesi yaşıyorlardı.
Programda fena halde birbirlerini dolduruyorlar, kendileri de inanıyorlardı son zamanlarda:
Ahmet Çakar MHK Başkanı’na “bana rağmen orada oturamazsın” diyor, ekip arkadaşlarından onay alıyordu mesela...
“İstediğim zaman başkan olurum MHK’ya”!
“Olursun abi”.
Herkesi tanıyan Sinan Engin, Beşiktaş’ın sağlık ekibini kolundan tutup atacaktı canlı yayında ama “muhatabı değillerdi” ve biraz “acıyordu”!..
Rasim Ozan Kütahyalı’yı anlatmaya gerek yok... Askerliğini yapmadığı yaşta orgenerallere “paşa, paşa o işler öyle değil” diye seslenebilecek kadar arkası sağlam, “Emenike’nin para sayma görüntülerini gördüm” dedikten iki yıl sonra “kumpas”dan bahsedecek kadar geniş yürekli genç adama “her şey serbestti”...
Dünya’nın merkeziydi Derin Futbol.
Baksanıza; 6222 cezasına bile “tehditle” karşılık verdiler.
“Bizi susturamayacaksınız”.
“Peşini bırakmayacağız”.
“Efelen, güçlen, daha çok efelen” denklemine hapsolmuş programa en büyük iyiliği yaptı belki de ceza kesenler.
Zekeriya Alp’in resmini çizip cezayı hak ettiler demiyorum... Yarın, öbür gün gidilecek yer çok daha vahimdi.
Naçizane bir tavsiyem var gazetecilikte 35 yılı geride bırakmış bir dostları olarak.
Diyelim ki, haksızlığa uğradılar... Çok yakınmayıp serinkanlı olsunlar. Düşünsünler; hiç mi kimseye haksızlık yapmadılar? Niye kendilerine yapılınca “Dünyanın sonu” gibi davranıyorlar?
Hidayete ermiş Abdülkerim’e sorsunlar; o bilir:
“Her musibette bir hayır yatar”.
Başkan barondan büyüktür
“Bir milyon üye” gibi çok önemli, hatta Türk Futbolu için hayati bir kampanya sırasında, üstelik şampiyonluk yarışının favorisi durumundayken Fenerbahçe tribünlerinin boş kalması kulübü yönetenlerin ne kadar canını sıkıyor tahmin edebilirim.
Lakin bunu getirip “medya baronlarının” operasyonuna bağlamak, Fenerbahçe’yi yöneten beyinlere yakışmadı.
Evet, bu haftaya kadar Fenerbahçe takımı zevk vermedi ve medya da bunu yazdı, söyledi. Bu sebeple tribüne gelenler azalmış olabilir, ancak gerçekleri söylemek medyanın görevidir.
Peki... Dünden bugüne Fenerbahçe seyircisi tribünden çekilirken sizin yaptıklarınızın veya yapmadıklarınızın bir katkısı yok mu seyirci kaçışına?
Tribün terörünü önlemek için ülke düzeyinde uygulamaların tribüne olumsuz etkilerini geçelim. Ondan her kulüp etkilendi. Etkilenecekti zaten. Tribünü değiştirmek isterken elbette yalpalamalar olacaktı. Göze alınmıştı.
Benim dediğim Fenerbahçe özelinde neler eksik veya yanlış yapıldı?
Yani Fenerbahçe’yi yönetenlerin hataları:
Şu 3 Temmuz süreci var ya... Başladı, herkes yanınızda... Devam etti, herkes yanınızda. Özgürlük, herkes yanınızda.
Ve şimdi intikam...
E bitsin ama...
Bu sezona gelelim. Her daim transfer şampiyonu Fenerbahçe bir adamla kapadı transferi ve o da yarım sezonu yedek kulübesinde geçirdi.
İsmail Kartal iyidir hoştur, bilgilidir ama heyecan yaratmayan bir tercihtir; Teknik direktör koltuğu, yardımcı hoca terfi ettirilip dolduruldu.
Oturmuş takım, birbirini tanıyan futbolcular falan tamam da futbol bir şov, Fenerbahçe vitrin, ya köpürür bu kulüp, ya söner... Ortası yoktur. Şov işinde yenilenme gerekir, Fenerbahçe içinse hayatidir.
Hele 1 milyon üye kampanyası yapılacaksa.
Kendi kendini sevimsiz kılıp en sıkı Fenerbahçeli’ye bile futbolcusunu haklı çıkarma, koruma imkanı bırakmayan futbolcular ayrı... Mesela Volkan 3 Temmuz sürecinde muhteşemdi ama orada kaldı. Emre’ye güç katan “arkası” tu kaka bugün.
Üst üste koyun hepsini...
Acaba “Medya Baronları”nın operasyon rivayetinden daha az mı seyirciyi uzaklaştırmıştır tribünden?
Geçiniz bunları. Artık “düşman” yaratmak prim sağlamıyor. Taraftarın duygularına seslenmek yetmiyor. Hepsi işe yarar belki ama önce sahaya iyi futbol, tribünlere şov lazım.
Renk ve ışık varsa baron ne ki, Başkan kraldır.
İmam ve cemaat
Beşiktaş Konya’ya ilk golünü attı, Bilic’te en ufak bir sevinç jest ve mimiği olmadığı gibi, kulübesine döndü hoca ve sevinen yedek futbolcularına “kulübeye dönün” işareti çaktı.
Neden?..
Saniyeler öncesi Beşiktaş kalesindeki Konyaspor akını faul gerekçesiyle kesilmişti...
“Zaten isyan etmiş tribünleri bir de gol sevinciyle tahrik etmenin alemi mi var” dedi Bilic...
İmam buysa cemaati olan Beşiktaşlı futbolcular da tribünleri dolduran Konya seyircisine saygıları yüzünden taraftarıyla üçlü çekmeyecekti tabi...
Futbol elbette sevinç, coşku ve hüzün oyunudur. Lakin geçtiğimiz süreçte her şey o kadar kırılgan, seyirci o kadar değerli ki, Bilic’in ve Beşiktaşlı futbolcuların özverilerine/özenlerine teşekkür etmek gerekiyor.