Betonda da futbolda da, karizmadan görev adamlığına, son yılların en başarılı başkanı kimdir?
Tartışmasız Fikret Orman.
Herkes biliyor, saymayacağım somut başarılarını.
Zaten konumuz onun yaydığı güven, gösterdiği duruş, demir yumruktan hiç çıkarmadığı eldiveniyle ilgili; seçtiği çalışanları, bulduğu paralı, kupaları, inşaatları ile değil.
Mevkidaşları arasında “bir numaraya” yükseldiği halde, komşuya taş atmayan, tansiyon arttırmayan, futbol kavgalarına zerre kadar katkısı olmayan mütevazı tavrı, ülkemizin içinden geçtiği şu kırılgan süreçte en az şampiyonluk kupası kadar değerlidir.
Beşiktaş, Beşiktaş taraftarı olmayan çok geniş bir kitlenin gönlüne adını “saygı değer rakip” olarak yazdırmış, “düşmanlık” kavramını literatür dışı bıraktırmışsa ve bunun telif hakkı rahmetli Süleyman Saba’nınsa, bugün devam etmesindeki en büyük pay Fikret Orman’ındır.
İnanmayacaksınız ama en az kendisi kadar titizim ben de bu konuda!..
En ufak bir yol ayrımından geçerken bile endişeleniyorum.
Aslında futbol alemi için “devede kulak” olacak bir şimşekli cümle kurduğunda koşup şemsiye açmam, oturup uzun uzun yazmam bu yüzdendir.
İşte sayın Orman’ın “Bu Stadı Tatlı Cadı Samantha mı yaptı” isyanı bu kategoridedir.
Esasında çok haklı bir yakınma.
Lakin korkulan tarafı “başlangıç olma” ihtimali...
Kulüp diktatörlüğü böyle başlar çünkü!..
Önce yapar baştaki adam... Beceriklidir. Sonra eleştirilere kızar ki, çoğunda haklıdır... Bir adım sonra kendi kendini takdir etmeye başlar...
Devamı eleştirenleri susturmaktır.
Artık tek adamlığın tüm gerekleri yapılır ve istişare, liyakat, eleştiri gibi demokrasi şartları ortadan kalkınca hata kaçınılmaz olur.
Başarı mecburi hale gelir; aksi felakettir tek adam için.
Fasit bir daireye girer kulüp.
Eleştirinin dozu artar, baskı artar... İkisi birbirini besler.
Gerisi kaostur.
Keşke kızdıktan sonra yutkunup takdiri bizlere bıraksaydı Fikret Orman.
Başarısını duruşuyla desteklediği sürece muhasebe oyunları üzerinden eleştirilerin vız gelip tırıs gideceğini unutmasaydı. Başka kulüpleri örnek göstermeseydi.
“Onlarda olmuyor böyle bel altı işler” manasında konuşmasaydı.
Kısaca, bir yandan gerçekleri ortaya koyarken bir yandan da eleştiri -haklı veya haksız- olduğuna sevinseydi Beşiktaş adına.
Yapanlara teşekkür etsiydi.
Neyse... Kaza diyelim... Ve her bakımdan hızla yükselen Kartal’ın yönetimin en tepesi marifetiyle ayağından çekilip pike yapma ihtimali olmadığını varsayalım yine de. Tadı kaçmadan bildiğimiz ve bıktığımız tarza heveslenmekten vazgeçmeli Başkan.
NOT: Bir de medyanın önemsemediği bir “nazar” vurgusu var sayın Orman’ın... Hem de iki kere. Çağdaş bir başkan modeli olarak gönül kazanan sayın Orman’ın ufak tefek terslikleri böyle çağdışı hurafelerle izah etmesi bana çok ilginç geldi. Sonu yoktur bu tür açıklamaların. Ne yani; kem gözler kalabalıklaşsa şampiyonluğu da mı kaybedebilir Beşiktaş?
Aslanın yelesindeki eksik kıl...
Riekerink’e isterseniz “bey” deriz, isterseniz “beylerbeyi”!.. Ama şurası bir gerçek ki, onun için en başta yapılan “altyapı hocası” eleştirileri, tümüyle gereksiz, tümüyle boş değildi.
Büyük kulüplerin teknik yönetimi öylesine hassas, öylesine nüanslarla fark yaratan bir yerdir ki, aslanın yelesindeki bir kıl kadar eksikliği bile kaldırmaz, gün gelir sırıtır, sorun olur.
Nasıl mı?..
Bakınız; Adanaspor maçında Yasin’in, kendisini oyundan çıkaran Riekerink’e isyanı sonucunda yaşanan gelişmeler!..
Yönetim kurulu, oyundan çıkınca yedek kulübesinin camına yumruk atan Yasin’i süresiz kadro dışı bıraktı ve A2 takımına gönderme kararı aldı.
Neden peki?..
Çünkü Riekerink otoritesinin zerre kadar tartışılmasına fırsat veremezler. Hollandalı zaten altyapı hocası... Bir de futbolcular arasında “Yasin kızmakta haklıydı-haksızdı” dedikoduları başlarsa, zayıf karizması mum gibi eriyip gidebilir. O nedenle öylesine şiddetli bir ceza verilmeliydi ki Yasin’e; kimse tartışamasın bile.
Oysa Galatasaray’ın rakiplerine göre şu dar kadrosunda Yasin’e ne çok ihtiyaç olacaktı yakın gelecekte...
Örneğin seçimi ve Galatasaray’da direksiyona geçişi hiç tartışılmayan bir teknik direktör ile aynı olay yaşansaydı, ilk antrenmanda Yasin’e özür diletirler, hocası da başını okşar iş biterdi.
Yöneticiler de hırsı ve oynama arzusu sebebiyle tebrik ederdi Yasin’i...
Bey payesi güzeldir... Ama direktifle veya taraftar istedi diye bey veya imparator olunmuyor teknik direktörlük işinde. Zaman, kariyer, belki de doğru başlangıçlar gerekiyor.
Riekerink’i eleştiriyorum sanmayın sakın. Sadece teknik direktörlük mesleğinin özellikle büyük kulüplerdeki temsilcileri için meselenin ne kadar hassas olduğunu ve aslanın yelesindeki tek bir kıl kadar eksiğin, zaman gelip çürük diş gibi durduğunu vurguluyorum o kadar.
Işid usulü hakem infazı
Karabük maçında Mehmet Topal’ın ceza sahasında yere indirilmesine hakemin verdiği kararı tartışmadım bile ben maç yazımda.
Sınırda bir penaltıydı... Verilebilirdi veya verilmezdi. Ama sonuçta topa vurması engellenmişti Mehmet Topal’ın. Omzuna basılmıştı. Ayakta temas vardı. Hakem penaltı çalmasaydı “Fenerbahçe’nin hakkını yedi” diye yazmayacağım gibi, verdiğinde de üstünde durmadım.
Gece ekrandaki spor programlarına baktım; ana konu maçın hakemi Fırat Aydınus... Penaltıyı falan aşmışlar, adamın ciğerine, ruhuna, parasına puluna, ailesine dalmışlar.
Ne gençliğinde çift yevmiye karşılığı çizgileri belirsiz sahada amatör maç oynattığı kaldı, ne tuhaflığı, ne şımarıklığı, ne özel hayatındaki fırtına imaları.
Ya her şeyin bir sınırı var...
“Hatalıdır”ı anlarım... Yorumdur.
“Kasıtlıdır”a bile razıyım. Paranoyak ruhlar böylesi hikayeler uydurur.
Lakin doğruluğu veya yanlışlığı su götürür bir kararından yola çıkarak hakeme psikolojik, ahlaki analizler getirmek, özel yaşamına göndermeler yapmak için psikolojik ve ahlaki bozukluk da yetmez, ortada çok önemli sebepler olmalı!..
Mesela para!
İnsan kasabı mısın mübarek kestiğin kadar kazanacaksın diye kurban arıyorsun her maçtan sonra.
İşin komik tarafı, aynı adamlara “haksızlık ediyorsunuz ama” türünden bir cümle kurun ecelinize susadınızsa! Bu cümleniz dünyanın en ağır eleştirisidir ekran adamlarına ve hakemi bırakır sizi keserler Işid celladı gibi. O kadar da eleştiriye açıktırlar yani.
Ne diyeyim; lanet olsun sizin reytinginize be.