Başakşehir galibiyeti ortaya koydu ki, Fenerbahçe henüz “uçmuyor” ama “Kartal’ın” peşini bırakmaya hiç niyetli değil.
Çünkü “can derdindeki” Başakşehir’i kendi sahasında devirmek her takımın harcı değil.
“Güzel futbol” da cabası.
Sahadan talepleri “muhafazakar” ile “radikal” kadar zıt kutuplarda olsa da Aykut Kocaman ve Emre Belözoğlu’nun yöntemi aynıydı. Her iki hoca, ayıp olmasa sahadan alıp eve götürecek kadar “topa sahip olma” arzusundaydı ve maç aynen öyle başladı.
Bir ipte iki cambaz olunca maçın ilk çeyrek saati futbol yerine “şahane” geri paslar, “mükemmel” yan paslarla geçti.
Lakin daha istekli, daha organize olan, savunması kötü, forveti iyi sayılan Başakşehirdi. Daha doğrusu Fenerbahçe’nin aynı tarz rakip karşısındaki durgunluğu ev sahibini üstün gösteriyordu.
Belözoğlu’nun Altay ve Gökhan gibi iki zorunlu değişiklik dışında kazanan takımı bozmamak için sahaya sürdüğü “orta saha ağırlıklı futbolcular” makine gibi oynayan Başakşehir orta sahası Tolga/Mahmut ikilisi yüzünden ileride çoğalamadı. Valencia yalnız kaldı. Hızlı Başakşehir kanatları Fenerbahçe beklerinin çıkmasına izin vermedi. Topu ayağına alınca oyunu soğutan Başakşehir, Fenerbahçe’de ne tempo bıraktı ne organizasyon.
Topu kazandığında şimşek gibi ileri çıkan Başakşehir 18. dakikadaki kontratakla Harun’u avladı. Kaleci Altay hastanede değil de Ömer Ali’nin şutunu kapattığı köşenin doksanından yiyen Harun’un yerinde olsaydı belki de mağlup duruma düşmezdi Fenerbahçe.
Ama o zaman da silkinip kendine gelemezdi belki!
Evet… Golden sonra ve özellikle sakatlanıp çıkan Başakşehir sol beki Cemali’nin yerine Uğur’u alıp Ömer Ali ile kanat değiştirten Aykut Kocaman hamlesinden sonra Fenerbahçe reaksiyon vermeye başladı.
İrfan Can dar alandaki becerileri, Pelkas takipçiliği, Valencia ara toplardaki hızıyla Fenerbahçe’yi ileri taşıdı. Baskı pozisyon, pozisyon duran top kazandırınca, beraberlik 40. dakikada kornerden geldi. Caner’in kullanıp, Ozan’ın indirip Szalai’nin ağlara yolladığı top Emre Belözoğlu dönemi “yeniliklerinden” biriydi.
Bu kadar değil tabi… Belözoğlu’nun üçlü orta sahaya dönüş, Gustavo’yu skor alınana kadar kulübede bekletme, çizgide değil içeri kat eden orta saha kimlikli kanatlar gibi yenilikleri de var ve işe yarıyor işte.
İkinci devre Antep maçının 2-1’e kadarki sürecindeki gibiydi Fenerbahçe. Pas oyunu oynayan sahip olduğu topla pozisyon sonlandıran, topsuz alanda da oynayan bir takım…
Ödülü Pelkas’ın Başakşehir golünün kopyasını atmasıyla geldi. Skor Fenerbahçe lehine 2-1 olunca Başakşehir yapabileceklerinin en kötüsünü denedi ve sinirlendi. Valencia’yı yere iten Başakşehir orta sahasının beyni Mahmut kırmızı kartla oyundan atılınca 60. dakikada on kişi kalan mağlup durumdaki Başakşehir’in hiç kazanma şansı kalmadı.
Artık Emre Belözoğlu için Gustavo zamanıydı… Mert Hakan çıktı Gustavo girdi ve Fenerbahçe savunmasına bir düğüm de o attı. Elinden sakatlık yaşayan Caner ise yerine Novak’a bıraktı. Aykut Kocaman ise Mahmut’un boşluğunu kapatabilmek için Mehmet Topal’ı sahaya sürdü. Fenerbahçe Sinan Gümüş ile yanıt verdi.
Taktik savaşları iyi de… Bir anlık konsantrasyon eksikliği yetiyordu az daha! Emre Belözoğlu 84’de “maç bitti” değişiklerini yaparken kaleci Harun’un garanti golü kurtarmak için yaptığı penaltı ve penaltıyı bir kurtarışı var ki, Fenerbahçe için “kaderin değiştiği” andı.
İstediği kadar oynasın, istediği kadar üstün olsun, beraberlik bile bitirirdi Fenerbahçe’yi.
1-0 geriden başlayıp Başakşehir’den üç puan almak, “galibiyetten fazlası”… Belki de şampiyonluk habercisi Fenerbahçe için.
İşin açıkçası, boş tribünlü bol virüslü hızlandırılmış sezonda puan cetvelinden önemli bir şey yok artık.