Bizim ailede sevilen ve inanılan siyasi liderin nesilden nesle adı değişse de eski lidere özlem ve saygı katmerlenerek yürür silsile...
Atatürk... İnönü... Ecevit diye gider...
Ama rakiplerine nefret yok...
Hatta, kötü cümle bile kurulmaz.
Bunu da rahmetli babama borçluyuz galiba... Daha doğrusu ona kaderin yaşattığı bir dostluğa.
Atatürk aşığı ve İsmet Paşa’cı babamın mühendis mektebinden sınıf arkadaşıydı Süleyman Demirel.
Sadece arkadaşı değil, zekası, hafızası, esprisi, sorunlara akılcı yaklaşımı ile kardeş gibi benzeriydi ki, biz o günkü Teknik Üniversite hocalarına bağlardık durumu.
“Yaaa, Allah daha çok versin” dediğinizi duyar gibiyim.
“Demirel’in sınıf arkadaşı kapmıştır cukkayı”!..
İnanmayacaksınız ama siyasetçi tanışlığından nemalanmak ayıptı o zaman.
Babamın İkinci Dünya Harbi ertesi Türkiye şartlarında Kadıköy-Haydarpaşa sandallarından birini kiralayıp çeküle bağladığı düğümlü iple yaptığı “ütopik” Boğaz altından tüp geçit projesiyle ki yapılmış olanın yeri hemen hemen aynı- mezun olduktan sonra dağda taşta geçen kırk yıllık mühendislik yaşamında, sınıf arkadaşı Başbakan tarafından “kayırıldığı” da oldu tabi!..
Hayır; “şu ihaleyi iki misline al, bizim partiye şu kadar bağış yap” türünden değil... Peder Bey’in bitirdiği ihaleye küçük-büyük demez fırsatı varsa açılışını yapardı Demirel.
Bir fotoğraf. Biraz hasret giderme. O kadar.
Olsun... Torpili, maddi bir getirisi bulunmasa da en keskin “Karaoğlan” devrimizde bile Demirel saygı görürdü bizim evde. Siyasetine mesafeliydik ama aklı, zekası, gülen yüzü, esprisi müthişti. Bir de “baba dostu” tabi...
Daha sonraları siyasi azmi de eklendi hayranlıklarımız arasına.
En sonunda Çankaya’daki Atatürkçülüğü, cumhuriyetçiliği, demokratlığı, hukukun üstünlüğüne ve bizim ailenin sevdiği liderlere saygısı...
Ne güzel şey bunca yıl ve bir kuşak sonra hata yapmadığımızı hissetmek.
Yanarım kendisiyle röportaj yapamadığıma.
Ama öylesine bir devlet adamıydı ki, ülke sorunları arasında spora/futbola ayıracak zamanı olmamıştı.
Siyasi liderlerle sportif röportaj serisi yaparken bile bir bahane bulup randevu isteyemedim.
Ne yapacaktım yani?.. “Milli takım hocası kim olsun” diye mi soracaktım?..
Rahmetli Demirel’in sporla ilgisi, Beşiktaşlı olması, Sounnes’in bayrak diktiği maçta su şişesi isabet etme tehlikesi yaşaması, geçen sene FİFA’nın Volkan Demirel yerine onu kaleci yazmasıyla sınırlıydı.
Ne güzel değil mi!
Spora siyaset sokmayın diyorlar ya... Tam karşılığı.
Her şeyi bilen adam, sporu ömür boyu bilmemezliğe geldi.
Merhuma rahmet Türkiye’ye başsağlığı diledikten sonra demem o ki, sporla ilgilenmemek, sporu bilmemek, eksiklik değildir. Yeter ki, onun yerine çok daha önemli işlerle, ülke ve vatandaş menfaati için uğraşın insan.
Tersinden bakarsak... Sporu yalayıp yutmuş, hayatı spor olmuş her insan gözünüzde büyüttüğünüz gibi ilah değildir. Kim bilir neleri ıskalamış olabilir.