İnsan çok elbise alarak, gardıropunu tıka basa doldurarak şık olamaz...
Orkestranın tınısı, yaylı sazları ikiye katlayarak düzelmez.
Yemek, malzemeyi kaşırtarak güzelleşmez...
Mükemmelliğin sırrı, nicelikten çok nitelikte ve o nitelikleri ortaya çıkaracak, fark yaratacak ayar, ahenk, tercih gustosuna sahip olanların yönetimindedir.
Yazıyoruz ama bunu herkes bilir.
Elbette en başta Fenerbahçe başkanı sayın Aziz Yıldırım...
Sezondan önce neredeyse yedekleriyle birlikte yepyeni ve sıra dışı bir takım transfer etmiş Aziz Yıldırım, ekrana çıkıp ne diyor peki?
“Daha kadro bitmedi... Sağ kanata transfer yapacağız. Feghouli’nin peşindeyiz ama satmak istemiyorlar... Olmazsa başkasını alırız.”
Bitmedi...
Sponsorluk ötesi adeta bir iş ortaklığına girdiği Yandex’i kullanan Fenerbahçeli sayısı milyonu geçerse, Nisan’da İbrahimovic, Robben veya Messi’nin Fenerbahçe’de olacağı müjdesini veriyor.
Yahu Robin van Persie, Nani, Diego, Meireles ve diğerleri az buz iş mi?
Şu anda koordinasyon içinde oynayabiliyorlar mı ki, çıtayı yukarı taşımak gerekti?
Önce elimizdekileri kullanalım demezler mi?
Zaman lazım
Derler... Ve onu da en iyi bilecek olan 18 yıllık başkan Aziz Yıldırım’dır.
Lakin, şu yeni takımın rayına oturması için zamana ihtiyaç var. Medya çoktan boğazına sarıldı Fenerbahçe Teknik Direktörü Pereira’nın... Taraftar da aynı moda girmeden zaman kazanmanın en iyi yolu transfer.
İkincisi, Fenerbahçe ve Yandex hadisesi gerçekten denenmemiş bir kaynak. Adeta icat... Müthiş bir şey. Yaratacağı kaynakları hayal etmek bile güzel.
Fakat tek koşul taraftarın sahip çıkması. Hem de öyle böyle değil, yürekten katılması. Otomatiğe bağlaması... Taraftarı işin içine çekmenin en kestirme yolu ise yine transfer. İbrahimovic, Robben, Messi isimleri yeter.
“Çalıştırın Yandex’i, tüm parayı mega yıldızlara yatıralım”...
Oysa aynı Aziz Yıldırım’ın sistem analizinde “altyapı”nın ne büyük yatırımlar beklediği falan da vardı.
İşte futbol böyle bir şey.
Bir yandan değirmeni döndürmek, bir yandan yeni sular bulmak, bir yandan da yeni değirmenler yapmak lazım... Yani “ayar, ahenk, tercih” her şeyden önemli.
İşte bu yüzden ekrana çıktı sayın Aziz Yıldırım ve henüz bir milyon Fenerbahçeli Yandex’i kullanıp Fenerbahçe 36 milyonu kasasına koymadan Yandex’in 36 milyonluk reklamını yaptı.
Hem de damardan...
“Van Persi, Nani ve diğerleri bir yana Dünya’nın en iyi futbolcuları parmaklarınızın ucunda” dedi.
Umalım bu iş tutar ve tarihe geçer. Ama aynı süreçte şu andaki takım verimli hale gelirken...
Aksayan ikisi birden olursa, negatiflerin karesi alınarak hesaplanır ve sayın Yıldırım’ın “kariyer tamamlama planlarını” dava sonuçlanmasından daha öne çeker.
Vizyon ne kadar büyürse, risk de onunla birlikte.
Kweuke-Hikmet Karaman
Tam da Quaresma-Şenol Güneş ilişkisini irdelerken, yüz seksen derece farklı olsa da yine hoca-futbolcu parantezindeki Kweuke-Hikmet Karaman ilişkisi hortladı!
Evet hortladı... Çünkü sezonun ilk haftasında yaşanmış ve futbolcu-teknik direktör ilişkilerine anlamsız derecede kişiselleşmiş kötü bir sayfa ekleyerek geride kalmıştı.
Takımın penaltıcısı varken, penaltı atmaya heveslenen futbolcusuyla kavga eden ve sonuçta o futbolcunun kullandığı penaltıyla gelip gelen bir hoca ve devamında suçlayıcı demeçler pek sık görülecek şey değildi.
Kweuke takımın yıldızı olsa da olay bu aşamaya gelmişse “kaybedilmiş” sayılabilirdi artık.
Pazar günü Çaykur Rizespor’un Fenerbahçe ile oynayacağı maçta takım kadrolarını görenler gözlerine inanamadı. Defterden silinmesi gereken Kweuke ilk on birdeydi.
Yetmedi, bir de penaltı kazandı Rizespor.
Kadere bakın ki, Hikmet Karaman’ın penaltıcısı Deniz penaltıyı kaçırdı. Hem de döndükçe tam üç defa kurtardı Volkan.
Hikmet Karaman, bir hafta önce penaltıyı kullanmak istedi diye üzerine zıpladığı Kweuke’ye “sen at” demişti, Kweuke Deniz’e bırakmıştı. O kaçırdı. Karaman “ben sana at dedim” diye Kweuke’nin üzerine zıplamadı bu kez. “Penaltıyı kimin kullanması gerektiğini benden iyi biliyorsun” diye elini de sıkmadı Kweuke’nin... Pişkinliğe vurdu.
Fıkra gibi.
Kara mizah...
Skandal, ayıp, felaket, tekmili birden.
“Futbolumuzdaki deve vakası” ismini öneriyorum bu olaya!
Neresi doğru ki?
Hoca-futbolcu, yabancı futbolcu-futbolumuz, futbolcu-yönetim, yönetim-teknik direktör ve dahi prensip-menfaat alışverişlerinde ne kadar kaygan zeminlerde ne kadar eğreti durduğumuzun belgesi olarak tarihe geçti.
Quaresma- Şenol Güneş
Beşiktaş’ta ikinci Ricardo Quaresma devrine endişeyle yaklaşanlardan biri de bendim... Ne gidişinde meymenet vardı ne de dönüşünde “sorun-verim” terazisinin verimden yana ağır basacağı garantisi.
Lakin takdir Beşiktaş’ı yöneten aklındı.
Madem ki alındı, aynen transferinden sorumluluk almamaya özen gösteren Şenol Güneş gibi rövanşist değil yapıcı olmak zamanı.
Daha ikinci haftada şımarıklık ve ukalalık arası bir davranışla yok yoluna kırmızı kartla oyun dışı kalan ve üzerine kurulacak planları en baştan ıskartaya çıkaran Quaresma için “ben haklı çıktım” demenin ne faydası var ki.
Adamın özelliği bu; yeteneğinin zekatı kadar oynuyor.
Ve hiç de sevimli bir şekilde öğrenmediğimiz gibi adama zorla/baskıyla bir şey yaptırılamıyor.
İşe ticari açıdan baksan, tek çare suyuna gitmek... İnsani açıdan baksan yine suyuna gitmek.
Tabi iyice suyunu çıkarmadığı sürece.
Şenol Güneş de her büyük hoca gibi aynen öyle yaptı. “Daha dikkatli olmalıydı” deyip kulağını çekti. “Ancak bu davranışa disiplinsizlik, saygısızlık ve olumsuzluk olarak bakılmamalı” diye destek çıktı.
Şu kadarını söyleyeyim; şayet Quaresma’nın davranış özelliklerini iyi analiz edebilmişsem, cezası bittiği andan itibaren kişiliğinin dalga boyunu düşürüp takım için daha yüksek frekansla oynayan bir Quaresma olacaktır sahada.
Ne kadar sürer bilemem ama en az on hafta Beşiktaş’ı uçuracaktır.
Sonra?
Tekrar Şenol Güneş’in ellerinden öper mesele... Muhtemelen yeniden bir ince ayar gerekebilir.
Ne yazık ki, yetenekler çoğunlukla sorunlarla birlikte var oluyor insanlarda.
Mesele sorunlarının üstesinden gelip yeteneğinin kaymağını yiyebilmek. Futbol özelinde beceren hocalara “büyük” deniyor.