Evet… Başlığı doğru anladınız!..
Fenerbahçe futbol takımı tribün olayları nedeniyle yarıda kalan kupa maçında “hükmen mağlup ilan edilmekten” Başkan Aziz Yıldırım sayesinde kurtulmuş, maçın kaldığı yerden oynanma müjdesini onun becerisiyle almış ve Beşiktaş’ın maça çıkmayacağını açıklamasıyla final şansını yakalarken ona borçlu kalmıştır!
Ama nasıl?..Asıl ona bakın!..
“Masa başı oyunlarıyla” mı?..
Federasyondaki “ahbap çavuşlarıyla” mı?
Fenerbahçe’nin gücünü ve popülaritesini “baskı unsuruna” çevirerek mi?
Siyaseti mi kullandı, medyayı mı?
Hiçbiri.
Sadece doğru zamanda, doğru işi,doğru şekilde yaptı Aziz Yıldırım…
***
Birincisi… Fenerbahçe eksik rakibi karşısında avantajlı bir skora sahipken ve sahadaki futbol terazisi Fenerbahçe lehine gösterirken, kimsenin anlam veremediği çakmaklı/anahtarlı/şişeli tribün şiddetinin “kumpas” olduğunu anında tespit etti.
Doğru veya yanlış… Başka açıklama yoktu ki.
“Tribün kumpası” olasılığı sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Başbakan dile getirdikten sonra kabul görse de tribündeki “hayatın akışına uygun olmayan durumu” bu şekilde izah eden ilk kişi Aziz Yıldırım’dı.
Kendisi, özellikle “kumpas” konusunda “damdan düşene en iyi teşhisi koyacak damdan düşmüşlerden” ve “vaktinde inanmayanların pişman olduğu türden” bir şahsiyet olduğundan, tespitleri es geçilemezdi.
Herkes “bidakkayaa” dedi.
Futbol Federasyonu’nun “Fenerbahçe lehine” kararında ve devamında 57 dakikada finale yükselmesinde en büyük etkiyi böyle yarattı Aziz Yıldırım.
***
Sonra ikincisi… Yani işin “kimse masum değil” kısmı.
Bir iki tehdit ile yetinip Fenerbahçe’nin düşünmek bile istemediği hükmen mağlubiyet cezası çıktıktan sonra ortalığı yangın yerine çevirmek yerine,Şekip Mosturoğlu ile birlikte karardan 24 saat önce ekranlara çıktı ve elindeki belgeleri kamuoyu ile paylaşıp mükemmel bir “ön savunma” yaptı Aziz Bey.
Bu kez “cerrah” değil “koruyucu hekimdi”!
Şenol Güneş için kullandığı “tiyatro oynadı” cümlesi hariç, yapıcı, sakin ve somut bilgilerle rakip Beşiktaş’ın da en az Fenerbahçe kadar “hükmen mağlubiyete” çarptırılabilecek hatalar yaptığını kamuoyuna anlattı, daha önemlisi ikna etti.
Beşiktaş öyle bir duruma geldi ki, maça devam etse Aziz Bey’in tezini doğrulayacak…
***
Hepsi tamam da. Reva mıydı kafasından isabet almış Şenol Güneş’i bir de hedefe oturtmak?
Değildi ama kaçınılmazdı!
Açık söylüyorum; Aziz Yıldırım’ın “kimse masum değil” tezini kabul ettirmesi için, olası “Fenerbahçe hükmen mağluptur” kararı karşısına “Beşiktaş da hükmen mağlubiyeti hak etmiştir” gerekçeleri koyması şarttı.
Önündeki en büyük engel ise Şenol Hoca’nın rol yapmayacak kadar kariyer ve kişilik sahibi olmasıydı.
Oraya çalıştı!
Peki ne olacak şimdi?.. Güneş’in üzerinden tanklar geçti; palet izleri mi kalacak?
Ben inanmıyorum Şenol Güneş’in tiyatro oynadığına.
Olsa olsa, “sehven” dahil olmuştur oyuna!
***
Sorarım size; insanlar arasında kafatasının orta yerini en az iki ayna kullanmadan görebilen var mı?
Evet, kafasına çakmak geldi. Şişti, kızardı belki. Ama gerisi çevresindekilere emanet. İşgüzar veya uyanığın biri “üç-beş pens atalım, elimiz sağlamlaşsın” dedi muhtemelen. Hekim “kıpırdama” komutu vermişse, ne yapacaktı kuzu kuzu durmaktan başka?
“Yat sedyeye”!..
Yatacaksın.
“Kal bir gece”!..
Kalacaksın müşahede altında.
“Beni hangi hastaneye götürüyorsunuz” diye tartışamazsın ambulansta.
***
Şenol Güneş Aziz Yıldırım’a değil kendisine bu “doğaçlama kumpası” kuranlara kızmalı.
Fenerbahçe’den gayrısını “teferruat” sayan Aziz Yıldırım’ın “aman kimseyi kırmayalım” diye gollük pası görmezden gelmesini bekleyebilir miydi hiç kimse?
Hele şampiyonluk sözünü tutamadığı sezonlar su gibi akarken… Hele bugüne kadar rastlamadığı kadar güçlü bir rakip yirmi yıllık başkanlık kariyerine dik dik bakarken…
Çok kritik bir anda “tecrübenin” önemini gözümüze soktu Aziz Yıldırım.
Şenol Hoca gücenmesin… “Kişisel” değildi mesele.