Fenerbahçe gibi sezonlar boyu hem hayallerinden hem de rakiplerinden uzak kalmış, sahada ruhu dolaşmış dev bir kulübün taze yönetimi, elbette yeni ve dilediği adamlarla çalışacaktır.
Yetki ve sorumluluk sahiplerinin Aykut Kocaman’ı gönderip takımı Phillip Cocu’ya emanet etmelerini bugünden eleştirmeye kimsenin hakkı yoktur.
Bu bir vizyondur... Hedeftir... İddiadır.
Yani Fenerbahçe’ye lazım olandır.
Ah bir de Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe kimliğine özen gösterilseydi yolları ayırırken!
Çünkü “usül, esastan önemli olur” kimi davalarda...
Ve... Eleştirmek isteyene sebep yaratılır.
Tıpkı, başkanlığı kazandığı tarihi genel kurulda Aziz Yıldırım’a yıllarca sırtından inmeyen Alex ile abanan ve pek çok Fenerbahçelinin alkışını alan Ali Koç gibi.
Sayın Koç ne demişti?
“Alex’e ayıp edildi”!
Neden?
“Çünkü o doğuştan olmasa da kalpten Fenerbahçeli”.
Peki “enseden bakınca” ne farkı var Alex ile Aykut Kocaman’ın?
İkisi de Fenerbahçe tarihinin satırbaşları.
Hatta Aykut Kocaman “bir fazlası”...
Peki... Birinin gönderilmesini uygun bulmayan, “bir fazlasını” pek de centilmenliğe sığmayan şekilde kendi gönderince tuhaf olmuyor mu?
Diyeceksiniz ki, ayıp olan Alex’i derdest edip yollamak, ardından yok saymaya çalışmaktı...
Rencide etmekti. Üzmekti. Küsecek noktaya getirmekti.
Unutmayın; kavga etmek için en az iki kişi gerekir! Bir yanda Aziz Yıldırım varsa diğeri de Alex’tir.
Kulüpler yaşam boyu sözleşme yapmazlar ki...
İster başkan ol, ister hoca ister futbolcu; kaçınılmaz olarak bir gün yollar ayrılacak. Gönderilen, gönderenle mücadele yolunu seçerse, gönderene de mücadeleden başka şans kalmaz tabi.
Açık konuşalım...
Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe’den yolcu edilmesi -racona uymasa da- Alex boyutunda bir tatsızlık yaratmadıysa, istikbalde de öyle bir ihtimal söz konusu değilse, birinci sebep oynattığı futbol, ikincisi tamamen Aykut Kocaman’ın edilgen ve kabullenen duruşudur. Fenerbahçe tarihindeki satırlarının soluk veya kısa olmasından değil.
Kocaman, saha planlamasındaki gibi iş hayatında da çekingen ve ihtiyatlıymış demek ki!..
Şu “kocaman” serüvene bakın:
Zırt pırt istifa teşebbüsünde bulunan, aynı hızla vazgeçen Kocaman, kendi fikri olan “istifa ederek seçilen başkanın önünü açmaktan” bile vazgeçiverdi önce.
Ali Koç daha başkan seçilmeden “Aykut Kocaman ile çalışmak isterdim” demesine karşın seçimden sonra kulağının üstüne yattı.
Ne demek “isterdim”?
“Hiç şansı yok” değil mi?
Neyi bekliyorsun be kardeşim?
Yetmedi... Yeni sportif direktöre içtima vererek kendini beğendirmeye çalıştı.
Valla; “gönderme işini” askıya alıp, bilgi, tespit ve önerilerinden yararlanmak yerine o sırada vedalaşsalardı, “iş bilirliğinden” şüphe edilirdi Ali Koç yönetimi ile sportif direktörün.
Bitmedi...
Yeni yönetimin iki ay önceden yabancı bir hoca ile el sıkıştığını anladığında kapıyı arkasından çarpacağına yardımcılarının parası peşine düştü... Bu arada kendisine de tazminat verileceğini öğrenince pek sevindi.
Gel de “Helal olsun Alex’e” deme şimdi.
Evet...
Aykut Kocaman ne kadar Fenerbahçe tarihinin satırbaşlarından biri olsa da Alex’in yıllarca sırtına bindiği Aziz Yıldırım kadar ağırlık vermeyecek, “kambur” olmayacaktır Ali Koç’a.
Cocu başaramasa bile...
Ama bu, Aykut Kocaman işinin tereyağından kıl çeker gibi halledildiği anlamına gelmez.
Hatta, “Fenerbahçe efsanelerine yeteri kadar saygı göstermediği” gerekçesiyle Ali Koç’u eleştirecek birileri çıkabilir...
Mesela kendisi.