Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Madem ki, siyasete futbol taraftarı gibi yaklaşıyoruz, futbola da siyasi bakmalıyız! Ama uluslararası siyaset dürbününden... Fayda ve çıkar gözlüğünden. Kızmadan, küsmeden, dikleşmeden.
Çünkü musluğun başındayız.
Nedir Avrupa Şampiyonası’nın getirileri bize?
Bir kere o masadayız...
Söz hakkımız var. Sözümüzü dinletme şansımız var.
Cari açık, gelir dağılımı, inanç, eğitim, jeopolitik falan ciddiye alınmaz bu masada. Sadece ifadeye bakılır... Niyetini, hedefini, yöntemini usturuplu bir şekilde belirtmeye... Gerekiyorsa “gücünü kullanmak” bile serbesttir sahada. Ama topa!
Nasıl konuşacağız peki?
Elbette birincisi çimenlerin üzerinde kale direkleri arasında... İkinci ve o kadar önemli olan tribün...
Hatta Fransa sokaklarında nasıl göründüğün. İşe kekeme başladı Milli Takımımız ama olsun... Muhtemelen açılır Cuma’ya... Olmadı son maçta. Gelenek böyle. Zor olan ‘es’ geçiliyor, mucizeye bayılıyor hem milli takım hem de hocası.
Tribüne gelince resmen şakıyoruz.
Hırçınlığı, kavgası, küfrü elenmiş bir coşku ile taraftarlığı sanat haline getiriyoruz.
Hırvatistan maçında o ne güzel görüntüydü...
Fransa’da şampiyonayı izleyen necip gazetecilerimiz “Hırvat taraftarı bizden fazla olacak” diye en yakından en yanlış bilgiyi verse de maçtan önce, federasyonun 15 bin bayrakla desteklediği Türkiye taraftarları, Hırvatlarda deplasman duygusu yarattı resmen.
Yetmedi... Avrupa ve Türkiye’deki vatandaşlarımız Eyfel Kulesi’ni kırmızı-beyaza bezeyip ay-yıldızla süsledi bir güzel.
Simge Kule “her gün maçlarda en çok tweet atılan ülkenin renkleri ile aydınlatılacak” diye futbola sosyal medya takviyesi kararı verdi ya Fransa... Aha milyarlara ithal ettiğimiz mobil telefonlarımızın vatana ve millete hayırlı olma fırsatı!.. Yolda yürürken ağaca toslayan tweetçi gençliğimizin ulusal sorumluluk projesi...
Kaç milyon tweet çaktık acaba? Muhtemelen şampiyonadaki pek çok ülkenin nüfusundan fazladır. Başka nasıl kırmızı-beyaz yapabilirdik ki kadim Kule’yi?.. AB’ye girince mi?.. Nobel’le de olmaz, 3 milyon mülteciyi ağırlamakla da...
İster “görmemişin tweet’i olmuş” deyin ister fırsatçı, tam da uluslararası siyasete yakışır şekilde hamle yaptık.
Oyunu kuralına göre oynadık.
Sokaklara gelince...
İngiltere-Rusya maçındaki holiganizmden ağzı yanan Fransa, Türklerin coşkusunu, Hırvatların tutkusunu bildiği için maçtan önce alarma geçti ama bir de baktı ki, Türk seyirciler, kolbastı öğretiyor Hırvatlara stadın önünde.
Al sana milyarlar değerinde bir imaj düzeltmesi daha.
Uluslararası siyasette hamle böyle yapılır işte.
Bir de Türk Milli Takımı şu İspanya’dan bir puan falan alırsa, gruptan çıkarsa, Euro 2016’da hedefi tam on ikiden vurmuş olacağız inanın.
Şampiyonadan önce de yazdığım gibi, iç siyasete takım tutar gibi dahil olan, kutuplaşan ülkede farklı siyasi görüşleri mevzide veya siperde karşılayan Anavatan’daki insanımız ve bizden ilham alarak Anavatan’a karşı duyarlılığını yitiren Avrupa’daki soydaşlarımızın yine el ele tutuşup sokaklarda konvoy yapma ihtimali doğacaktır böylece.
Başka ne beklenir bir şampiyonadan?

Haberin Devamı

Ramazan faktörü

Haberin Devamı

Yanlış anlaşılmasın ama ne güzel oluyormuş bir şampiyonada başka ülke taraftarlarının holiganizmini irdelemek eleştirmek!..
Kendimize üzülüp/acımadan futbol haydutlarına bir iki laf etmek -olayın kendisi çok çirkin olsa bile- keyifli bir tecrübe.
Şehir Marsilya...
Aktörler Rusya ile İngiltere’nin taraftarları.
Bilanço, bir ölü, beş yaralı.
Sebep neymiş biliyorsunuz tabi:
Alkol...
Şu alkole, magma ile yer kabuğu arasında saklanan, arada sırada ortaya çıkıp can alan “trafik canavarı” muamelesi yapıp suçlu insanları dolaylı şekilde neden aklarlar acaba?
Her içki içen kavga edip adam mı öldürür? Jack London’ın John Barleycorn kitabındaki gibi insana berbat işler yaptıran kötü bir varlık mıdır o, trafik canavarı gibi iblis mi?
Hayır... Önce içen adamın ruhu kötü olacak ki, alkolle el ele verince futboldan bile kan çıkarabilsin. Niyeti kötü olacak. Baksanıza, Marsilya’yı cehenneme çeviren kavganın tetikleyicisi Rus taraftarlar askeri kıyafetlerle gelmişler maça. Maç değil savaş onlara.
Aslında futbolun derdi ne içki, ne taraftarlık ne de insan... Sadece futbola olay çıkarmak için yaklaşan, orada vahşi duygularını tatmin etmeye çalışan “sosyopat” organizmalar.
En iyi teşhisi İngiltere Milli Takımı’nın yıldız oyuncusu Vardy’nin eşi Rebekah Vardy koymuş:
“Vahşi hayvanlar”!
Bunlar her ülkede var ve korktuğumuzdan çok azlar. Dar kapsamlı bir tür şiddet kulüpleri sanki. Her ülke kapısının önünü süpürdüğünde çiçek mikrobu gibi yeryüzünden yok olmayacaklar ama o kadar marjinal duruma gelecekler ki, kimseye bulaşamayacaklar.
Bizim holiganlarımıza gelince...
Yarısının parası yoktur Fransa’ya gidip maç seyretmeye, diğer yarısından da korkmayın; çünkü Ramazan ayında saldırganlığını yükseltecek, yaptığı işin keyifini arttıracak takviyeler alamazlar çoğu...

Haberin Devamı

Güneş’in kulüp kimliği

Beşiktaş Başkanı sayın Fikret Orman ile söyleşide bir sorum vardı:
- Şenol Güneş’in Trabzonspor kimlikli değil de Beşiktaş kimlikli olmasını tercih etmez miydiniz?
“Hayır” demişti sayın Orman... “Hiç fark etmez. Biz onu çok seviyoruz”.
Ben de “sevilmeyecek insan mı Güneş” diye devam etmiştim... Tecrübeli, bilgili, üstelik şampiyon yapmış Beşiktaş’ı... Ama asıl sorduğum başkaydı. Üstelemedim.
Bir haber okudum; sırası geldi...
“Beşiktaş’la 2 yıllık daha sözleşmesi bulunan Şenol Güneş’e, Katar’ın Al Sadd takımından yıllığı 10 milyon dolara 2 senelik öneri geldi.”
Beşiktaş’tan ne kazanıyor Şenol Hoca?
Senede 2 milyon dolar.
Şimdi ben Beşiktaş yöneticisi olsam tüylerim dikene döner!..
Ama Şenol Güneş, Beşiktaş kimlikli olsaydı, pek telaş yapmazdım. Gitmek istese bile Beşiktaş aidiyetini cebime koyar, “hocam sana ihtiyacımız var” derdim; mutlaka caydırırdım.
Bu demek değildir ki Şenol Hoca beş misli para var diye Kartal’ı bırakıp Katar’a gidecek.
Dediğim hocanın kulüp kimliği de önemli.