Cumhurbaşkanımız takım kaptanlarını toplamış “sahada edepli olun” demiş... Futbolcular da söz vermiş.
Aslında çarelerin tükendiği, denizin bittiği anlamına geliyor ama madem ki razıyız, bari işe yarasın.
Ne gezer...
Sıra dışı önlemlerin faydası yerine “nerede nasıl delinecek” peşindeyiz bu sefer de!
Aha işte... Siftah Avni Aker’de!
Efendim, daha saraydaki sandalyeler soğumadan, yapılan ikazların, verilen sözlerin mürekkebi kurumadan Galatasaraylı ve Trabzonsporlu futbolcular nasıl birbirlerine girermiş!.. Avni Aker’de fırtına gibi bir maç oynanmış... İki takım da doksan dakikada ikişer kere dibe vurup zirve yapmış. Üç gol atılmış. Şampiyonluk yarışının rotası değişmiş. Doksan artı 2’de tekmesiz, yumruksuz, küfürsüz bir tartışma ve gündem iki kelime:
“Trabzon’da olay”!..
Yahu ne olayı?.. Adrenalin patlaması yaşayan futbolcular futbolun içinde olan bir tartışma yaşamış ve kartlarını görmüşler. Maç da bitmiş üç dakika sonra.
Ortada terbiyesizlik yok, edepsizlik yok, tehdit yok...
“Hocam ona sarı kart ver”... “Kalk çabuk oyna”... “Arkadaşıma baskı yapma” bağlamında sürtüşme.
Futbol kuralları içinde hak ettiği şekilde ceza karşılığı...
Sen bunu alıp “sansasyon yaratıp” reyting devşirmeye çalışıyorsun da... Medyanın da en az futbolcular/yöneticiler kadar dikkat etmesi gerekmez mi şu berbat süreci atlatmaya?
Sorarsan “futbol konuşamıyoruz kardeşim” diye bilmiş bilmiş şikayet ederler... Trabzonspor-Galatasaray maçında konuşulacak futbol mu yok, doksan artı ikideki ufak çaplı itiş kakış mı eşine benzerine rastlanmamış bir olay?
Bilemiyorum; Cumhurbaşkanını bile tanımaz bu futbol şiddeti mi demeye getiriyorlar, yoksa herkes o kadar düzeldi ki, ufak bir tartışmayı bile kabul edemiyor futbol zarifleri!
Bence futbolu olayla süsleyip pahalıya satma hadisesi.
Can çıkar huy çıkmaz derler.
Kifayetsiz muhterislerin bir adım öne geçmek için her şeyi tepe tepe kullanma alışkanlıkları huydan beter. Lakin kulakları çekilmeden düzeltseler iyi ederler.
Futbolcularla, yöneticilerle birlikte medya da eski alışkanlıklarına son verecek ki, futbol şiddetinde geriye bir adım atalım değil mi?
Bari bu kadarını emirle değil de gönülle yapalım!
Alex’i alkışlıyoruz!..
Eskiden beğenip alkışlardık Alex’i, şimdi Fenerbahçe’yi kanırtma çabaları nedeniyle, alkışlarımız CHP’ninki gibi.
İyi futbolcusun, temiz aile adamısın, Fenerbahçe’ye adını kazıdın... Lakin, aynı özelliklere en az senin kadar sahip, üstelik “hocan” pozisyonundaki Aykut Kocaman’ı yemeğe kalktın; Başkan izin vermedi.
Haklıydın, haksızdın başka mesele.
Bir kumar oynadın, kaybettin.
Aziz Yıldırım gibi güçlü “tek adam”la ters düşüp gittikten sonra Aziz Yıldırım’a karşı olan, ancak somut bir muhalefet unsuru ve cesareti bulamayanlar tarafından kullanıldın.
Fenerbahçe’de “bir bölen” haline geldin.
Fenerbahçe’yi gerçekten seviyorsan, Aziz Yıldırım’sız Fenerbahçe’yi bekleyecektin.
Ama hayır... Deviremesen de itekleyip duruyorsun.
Zarar veriyorsun.
Şimdilik her Türkiye ziyaretin, bir güzel futbolculuk hatıranı silip unutturuyor Fenerbahçeliler’e. Adını kullanarak yapılan her spekülasyon bir pozitif kahramanlığını daha negatife çeviriyor.
Git be kardeşim.
Koşullar uygun olduğunda gelirsin. Yine Fenerbahçeliler’in başının üstünde olur yerin.
Aksi halde inatçılık ve kişisel hırsının Fenerbahçe sevgisine galebe çaldığı fikri güçlenir ki, bu imajla Aziz Yıldırım gibi bir lider bile zor baş edebilmektedir.
Git Alex. Sonra görüşelim. Görüştüğümüzde eskisi gibi alkışlayalım.
Prangalar eskiten Emenike!!!
Şimdi anlaşıldı ailenin en şımarık bireyi Emenike’nin “makbul evlat” muamelesi görüp en üst düzeyden korunma nedeni...
“Mapushane kardeşliği” yüzündenmiş.
Sebepsiz yere Vatan Caddesi’nde dört gün gözaltı yatması, benzer koşullarda bir senesi heba olmuş “sevgisi ve kini müebbetlik” Aziz Yıldırım’ın özenle koruduğu muhabbet hissini ayaklandırmış.
Ya silen ya seven Aziz Bey artık ölür de vazgeçmez Emenike’den...
Demek bazı Fenerbahçeliler’in işini yapamayan, biraz da lakayt davranan futbolcuların dikkatini çekmesi/ikaz etmesi yanlışmış.
Demek santrforluk kriterlerinde sahada gol atmaktan önce mapusta dik durmak da varmış.
Demek velinimet sayılan taraftara atar yapan, kutsal denilen formayı çıkarıp protesto aleti olarak kullanan futbolcunun bileti kesilmeden önce “çocukluğundaki yetişme tarzı, sosyoekonomik koşulları” gibi pedagojik incelemeler yapmak, katlandığı eziyetlerin katsayısını hesaplamak falan lazımmış!
Sanki tankların önüne atladı ve Fenerbahçe’ye/Aziz Yıldırım’a siper olmak için “beni de içeri alın” diye gömlek düğmelerini yırttı Emenike.
Alt tarafı altı sıfırlı Euro anlaşması peşindeyken kumpasa eklemlenip sorgu suale alındı işte.
Prangalar falan da eskitmedi.
Çıkınca vınnn...
Bilin ve öyle davranın...
Fenerbahçe’de affedilmeyecek tek suç Başkan’ın tepesini attırmaktır! O yüce makama kendinizi sevdirdiyseniz gerisi fasaryadır.
Mesela, ayak ayak üstüne atmak, formayı bulaşık bezi gibi kullanıp hak edilmeyen milyonlarca doları cebe indirmekten daha ağır cezalık bir iş Fenerbahçe’de.
Santrfor atmasın, kaleci kurtarmasın, stoperler uyusun, orta saha yürüsün, hatta hepsi birden seyirciye çalınıp formanın karizmasını çizsin fark etmez; Fenerbahçe için hukuki veya manevi herhangi bir suçlamaya muhatap iseler, yeter.
Mesela Volkan ve Emre çok farkındalar bu işin.
Yanlış anlamayın; bu bir eleştiri değil, durum tespitidir...
Her yiğidin olduğu gibi Aziz Yıldırım’ın da bir yoğurt yiyiş şekli vardır ve Fenerbahçe onayladığı sürece geçerlidir.
Tek aksayan tarafı, haddinden fazla kişisel ve duygusal olduğu için zaman zaman kalabalıkların mantığı ile çelişmesidir.