Futbolculuğu sırasında kimin kayığına bindiği şaibeli Orhan Ak, dört yıl ara ile iki kere “aynı gemiye bindi” Beşiktaş taraftarı ile.
İlkinde, kıymetli arkadaşı, yoldaşı, canı ciğeri -hatta daha ötesi- Emre Belözoğlu’nu Beşiktaşlıların elinden kurtarmak için yumruklarını konuşturmuş, rivayete göre silahına davranmıştı.
Feribot karakola çekilmişti neredeyse...
Çok berbat herifler olmalıydı şu Beşiktaşlılar!
İkincisinde Beşiktaş seyircisine “şampiyonluk” vaat eden kaptanın çarkçıbaşı Orhan Ak! Muavini, eli ayağı...
Gelirse bir başarı, feribottakilerle birlikte üçlü çekecek.
Tuhaf mı durum?
Hem de nasıl!
Unutmamış tabi Beşiktaşlı... Suç mahalli gemi ama hafıza denizdeki balık değil ki... Daha hazırlık maçında deniz mi kara mı, memleket mi sıla mı bakmadan, içgüdüsel olarak hesaplaşmaya çalıştı Orhan Ak’la.
Gurbette üzerine yürüdü, memlekette ne yapacağı bilinmez.
“İyi oldu” diyen yok, ama kitlesel kin yönetilemez.
Biz, meseleye Beşiktaş Futbol takımı açısından bakalım.
Daha sezon başlamadan tribün ile kulübe birbirine girmişse gemi batmaya adaydır. Çünkü gemide isyan çıkmıştır.
Çare nedir peki?
Buldu Beşiktaş’ın kriz yöneticileri:
Orhan Ak, dört yıl önce yaşanan vaka için imla hatasız bir mesajla affını istedi Beşiktaş taraftarından. İmla hatası yok ama mesaj “yaptım sizin için de yaparım” kıvamında.
Hediyesi de uzatılan dostluk eli.
Dikkat edin, görevden affını değil, olaydan affını istiyor muhterem... “Unutun” diyor; “işimize bakalım”!
Ve dikkat edin; dört yıldır düşünüyor Orhan Ak... Bugün kanaat getirmiş Beşiktaş taraftarından özür dilemesi gerektiğine.
Silah ruhsatı mı iptal edildi ne!
Bilinç altı gurusu Sigmund Freud’a göre “özür dilemek haksız olduğunuz anlamına gelmiyor” zaten... Sadece karşınızdakine verdiğiniz değerin, egonuzdan yüksek olduğunu gösteriyor.
Ne kadar değerli Beşiktaş taraftarı Orhan Ak açısından?
Miktarını bilemiyorum; dört-beş sıfırlı bir şey olmalı!
Bırakın bu işleri kardeşim.
Varsa geçmişinde bir hata... Hatta kader veya arkadaş kurbanıysan bile, bedelini ödeyeceksin delikanlı gibi. Hele geçmişinde zerre kadar hata olmayanların çok büyük bedeller ödediği bu memlekette.
Özür mü dileyeceksin... Hemen orada, feribotta, karakolda, bilemedin ertesi gün nabzın düştüğünde dile... Kabul mu görür, ret mi edilir dört sene önce bir sonuca bağlanırdı mesele. Helalleşmedinse, problem olduğunu bilecek ona göre kararlar vereceksin.
Sen ve Beşiktaş kozmik bir güç tarafından “olmazsa olmaz” diye bir araya getirilmedin ki!
Gerçekten... Kim bu tuhaf birlikteliğin montajcısı?
Konu Beşiktaş ise ben Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ı tanırım.
Orhan Ak, Beşiktaş taraftarı ile karakolluk olurken Fikret Orman Beşiktaş’ın başında değil miydi?
Bilmiyor muydu bu zatın kendine Beşiktaşlı diyenler arasında makbul ve muteber olmadığını. Tahmin etmiyor muydu tepki duyulacağını?..
O zaman niye Abdullah Avcı ile birlikte oturmasına izin verdi Beşiktaş kulübesine?
İşte burası Fikret Orman’ın zırt dediği yer bence...
İster “güç zehirlenmesi” ister “odaklanma sorunu” deyin, sayın Fikret Orman’ın “metal yorgunluğunu” kanıtlayan, artık başkanlığa veda zamanı geldiğini ortaya çıkaran bir belirti.
Tamam, Başkan’ın aklı başka yerdeymiş Başakşehir’in teknik aklını Beşiktaş’a taşırken... Paketi almış, içine bakmamış.
Ya Abdullah Avcı?
Şenol Güneş’in halefi olarak geldiğin -ki başlı başına hayatının fırsatı, payesi, onurudur- Beşiktaş’a, niye bagajında Beşiktaşlıy’la papaz olmuş bir defo taşırsın?
“Sen gelme Orhan kardeşim” demek o kadar zor muydu?
Yoksa, bizim gibi sıradan vatandaşların bilmediği daha büyük bir dava mı söz konusuydu?
Sezon başı alınan satılan futbolcuların önüne geçen, projeleri ikinci plana iten, hedefleri gölgeleyen, belki küçük ama çok mide bulandıran taraftar-kulübe arasındaki bu gerilimin faturasını kim ödeyecek şimdi?
Açık söylüyorum... Tepedeki üçgende özür dilemesi gereken son kişi Orhan Ak’tır!
O, dört yıl önce arkadaşı mıdır, yoldaşı mıdır, meslektaşı mıdır her ne ise birini korumak için Beşiktaşlılarla arasına dikiş tutmayacak bir neşter atmıştır...
Yıllar sonra bordro yüzü suyu hürmetine özür dilerse, muhtemelen “git işine” cevabı alır.
Ama asıl özür dilemesi gerekenler yüz yaşını çoktan geride bıraktı diye Beşiktaşlıyı alzaymırlı yerine koyan Başkan Fikret Orman ve nereye geldiğinin farkında olmayan Abdullah Avcı’dır.
Ayıklasınlar pirincin taşını.
Rüzgarın yönünden, çimenlerin santiminden bile nasiplenen hassas, alıngan, ürkek futbol başarısı, henüz siftah etmeden başlayan kavga gürültüyü nasıl değerlendirecek, göreceğiz bakalım.