Yiğidin hakkını baştan verelim, sonra “öldürelim”!..
Arda Turan 21. yüzyıldaki en kariyerli, en önemli futbolcularımızın başında gelir. Malum; Dünya’nın en iyi futbol takımında forma giymiştir.
Şu anda Barcelona kriterlerinden biraz aşağı inmiş, üst düzey futbolun tabiatı gereği kendine yeni bir takım aramakta ve (menajeri marifetiyle) Süper Ligimizin dört büyüklerine göz kırpmaktadır.
İşte birinci hata budur...
Çünkü Arda epeydir “istenmeyen adam” değildir futbolumuzda ama “istenen” olduğunu söylemek de zordur.
Ne kendisi ne ülkesindeki futbolseverler yakın geçmişte Milli Takım’da yaşananlar için helalleşmiş, ne de Arda merkezli kaosun küllenmesi için yeteri kadar zaman geçmiştir.
Yani sebep “topu” değil “huyu”dur Arda’nın.
Galiba Lucescu’nun Milli Takım’a gelir gelmez kampa ve takıma davet etmesini “hiç pişmanlık duymasa, özür dilemese de” kendisine “özel af” sanmıştır Arda.
Hayır... Lucescu’yu Türk Milli Takımının özel sorunu, dengesi hatta halkla ilişkisi ilgilendirmiyordu ki... O, Arda’nın yüksek futbolundan faydalanmak ve birkaç maçla Rusya vizesi alarak mucizeye imza atmak istiyordu; o kadar...
O bile işe yaramadı... Hatta, kafası da futbolu da bozuk Arda’nın “ya ben ya Fatih Terim” diyerek Dünya Kupası’nı falan bir kenara koyduğu o vahim sürecin altını iyice çizdi.
Arda ailemizin futbolcusu olmaktan çıkmıştı, antipatik futbolcu haline geldi, sonucunu da sahada gördü.
Yine de “kusura bakmayın” lafını bile çok görüyorsa hâlâ, kusura bakmasın; biraz daha Avrupa’da oynayacak, sorunu balık hafızamıza bırakacak ki unutalım.
Gelelim ikinci ve daha büyük hataya:
Futbolumuz her ne kadar yiğitlik/dobralık laflarıyla süslense de her türlü tevil ve demagojiye açık olduğundan...
Kıymetli kulüplerimizi yönetenlerden en başta “tutarlı” değil “faydacı” hamleler beklendiğinden...
Ve asıl önemlisi, hayli zamandır Milli Takımımıza “sabote edenlerin ciddi yaptırımlarla karşılaşacağı kadar” önem verilmediğinden...
Bazı kulüplerimiz Arda’yı renklerine katmakta bir sakınca görmemektedir.
Önce Galatasaray flört etti Arda ile... Başarabilseydi bugün Fatih Terim yoktu. Arda, Tudor’u didikliyordu muhtemelen.
Hadi futbolun süslü laflarıyla yazalım... Galatasaray Arda’nın ailesiydi ve ne hatası olursa olsun görmezden gelebilir, evladına kucak açabilirdi diyelim...
Peki Beşiktaş’a ne buyrulur?..
Tevazuu bırakıp adına tamlama yaptığı “duruş” ile rakiplerinden etik/ilke farkını sürekli hatırlatan ve bununla gurur duyan Beşiktaş, Arda’yla el sıkışmak üzereymiş iddiaya göre!
İşte buna hatanın katmerlisi denir...
Beğendi mi ki Arda’nın Milli Takım’daki duruşunu da “gelsin o duruşu bizim takıma da taşısın” diye yolunu gözlüyor Arda’nın?
Fatih Terim gibi neredeyse manevi babası sayılacak bir tecrübeyi yerinden ederken, Ay-Yıldızlı Milli Takımın Dünya Kupası hayalini söndürmekte ciddi pay sahibi olan Arda, “Aile ortamı” denilen Beşiktaş futbol takımı için risk midir paradoks mu acaba?
Bitmedi... Arda’nın rahmetli Süleyman Seba’dan sonraki her başkanının “ağabey” dediği Beşiktaşlı duayen gazeteci Bilal Meşe’ye saldırması, hiç mi umurunda olmaz duruş sahibi Beşiktaş’ın?
Boğazı sıkılana kadar şaka zanneden babası yaşındaki Beşiktaşlıya kemerle koltuğa bağlıyken pusu gibi saldırısı hiç mi içini sızlatmadı Beşiktaş’ın?
Hayırsa, hayırlı olsun Arda.
Ama Arda’nın menajeri ve başta Beşiktaş büyük kulüplerimiz şunu unutmasın...
Özür ve pişmanlık mekanizmalarını devreye sokmayarak en az yarısının faili olduğu Rusya’ya mal olan kriz henüz anılardan silinmemişken Arda’nın (2019’dan önce) Türkiye’deki bir kulübe gelmesi, hem kendisi hem de o kulüp için hiç hayırlı bir iş değildir bilesiniz.
Beşiktaş için karesi.