Galatasaray Başkanı ve teknik direktörü, Giresunspor maçında Kerem ile Marcao arasında yaşanan olayı “aile içi mevzu” olarak nitelendirse de, milyonlarca kişinin gözü önünde gerçekleşen “saldırı”, toplumu ilgilendiren bir hale gelmiştir.
Yemekhanede, soyunma odasında, antrenmanda, uçakta veya takım otobüsünde yaşanmış olsa, tamam... Belki üzeri örtülürdü.
Evet; kulübün Marcao kararı, iç işleridir. Tartışılamaz, karışılmaz.
Öte yandan Marcao’ya verilen ceza üzerinden de polemik yapılamaz. Ya genç oyuncu tahrike kapılıp karşılık verse, yumruklar havada uçuşsa idi?
O vakit ikisinin de ceza almasını nasıl eleştirecektiniz? Hukukçu olmanıza gerek yok, açın bakın talimata. Siz ne yapardınız? İki maç ceza mı verirdiniz?
Olayın bu noktaya gelmesinde hiç mi sorumluluğunuz yok? Bir disiplin sorunu söz konusu değil mi?
Skandal İngiltere’de, Fransa’da, İspanya veya Almanya’da yaşansa, sansür mü uygulanacaktı o görüntülere? Yasak mı konacaktı haberlere?
Bazı tespitleri yapmak şart;
Marcao maçtan sonra soyunma odasından kaçırılıp niçin takımla birlikte değil de özel araçla havaalanına gitti?
Neden uçakta son sıraya oturup yanına bir kulüp görevlisi verildi?
İstanbul’a dönüşte tecrit edilmesi, koruma amaçlı mı idi? Öyle ise, kimden?
Kadro dışı bırakılması Brezilyalı futbolcuya “transfer dönemi bitmeden kendine kulüp bul” mesajı mıdır?
Bardak kırıldı!
Bu soruları sormak, başkan Burak Elmas’ın dediği gibi “tiraj almak, reyting kasmak” değil. Gazetecilik görevidir.
Gelelim Marcao’ya... Kerem’in ailesinden af dilerken bile haklı olduğunu savunması tuhaf ötesi!
Galatasaray Kulübü elbette kendi çıkarları doğrultusunda hareket edecektir.
Lakin, taraftarın da o sahneyi unutmayacağı aşikar. Hele Kerem’in yaşadığı travmaya rağmen ayakta kalıp, Randers’e attığı golden sonra! Çocuğun yüzünü gördünüz mü?
Adaletten söz ediliyorsa, vicdan adına mağdur Kerem’dir.
Bardak kırıldı. Kusura bakma ama, yolunu çiz Marcao!
Trabzonspor’a güvenin!
Roma yenilgisi, Trabzonspor’u umutsuzluğa sevk etmesin.
Güçlü bir rakiple oynadı, basit hatalarla kaybetti. Kazanması sürpriz olmaz idi. Rövanş elbette zor. Ama Jose Mourinho’yu tedirgin etmesi dahi yeter.
Karadeniz ekibini izleyenler hemfikir. Güçlü, alternatifli, istekli, kaliteli bir kadrosu var. Bir de zamana ihtiyacı.
Roma gibi bir takıma elenmesine kimse kızamaz, ancak üzülür. Hataları görüp önlem almak zor değil. Abdullah Avcı, Roma sınavından sonra memnuniyetini dile getirse de, lige yansıyabilecek olumsuzluklar için yüz yüze eğitime ağırlık vermeli. İlk ders, takım savunması olmalı.
2010-11 sezonundan sonra, taraftarı bu denli heyecanlandıran bir oyuncu grubu ve teknik ekip görmedim.
Sezon sonunu bilemem. Ancak Trabzonspor’a güvenin, futbola bordo-mavili renkler katacak. Bazılarını rahatsız etse de, “her şey çok güzel olacak.”
Kadınlar “VAR” olsun!
Türkiye Futbol Federasyonu’nun Riva yerleşkesinde hummalı bir çalışma yapılıyor.
Video Asistan Hakemliği için kullanılan bölüm genişletiliyor. Geçmişte 5 olan VAR odası sayısı, 10’a çıktı.
Hazırlık gelecek sezona dair. 1. lig maçlarında da VAR kullanılacağı için, aynı gün on müsabaka birden takip edilebilecek.
Ama Süper Lig’de bile altyapısı tamamlanmamış statlar var. Örneğin Altay ve Karagümrük. Onlar Riva yerine, yayıncı kuruluşun arabasından izlenecekler.
Seneye 1. ligde de benzer sıkıntıların yaşanması kaçınılmaz.
Gelelim Merkez Hakem Kurulu’nun ligin ilk haftasında bir kadın hakem Neslihan Muratdağı’yı Alanyaspor- Göztepe maçında AVAR olarak görevlendirmesine. Gecikmiş ama cesur bir atama.
VAR eğitiminin kapsamı genişletilip, FIFA kokartlı kadın hakem ve yardımcılarının haftalarca BAL ve 3. lig maçı beklemeleri yerine, sisteme dahil edilmeleri doğru olur.
MHK Başkanı Serdar Tatlı’nın bir proje geliştirdiğini biliyorum.
Kadınlarımıza her platformda güvenmeli ve inanmalı ve omuz omuza olmalıyız.
Onlar başımızın tacı değil, yoldaşımız!
Heykel istemez, teşekkür yeter!
Covid-19 dünyayı sarsmaya devam ederken, Türkiye’nin aşı konusunda şanslı olduğunu söylemek zorundayız.
Her ne kadar aşı karşıtları toplum sağlığını hiçe sayıp bilimi inkâr etseler de, pek çok ülkeden öndeyiz. Üstelik henüz aşının ulaşmadığı milyarlarca insan varken...
Ülke olarak, özellikle spor alanında elde edilen başarıları ölümsüzleştirmeyi seven, statlara, salonlara isim vermeyi, heykel dikmeyi maharet sayan bir toplumuz. Anımsayın, hakeme kırmızı gösteren futbolcunun bile anıtı açıldı bir kentimizde. O heykel, o futbolcu, o kurdelayı kesenler nerede?
Türkiye’nin aşılanma konusunda minnet göstermek zorunda olduğu iki bilim insanı var.Onlar BioNTech aşının mucidi Özlem Türeci ve Uğur Şahin.
İnsanlık bu beladan da kurtulacak. Ama bir görevimiz var. Pandemiden sonra Türkiye’yi ayrıcalıklı kılan Özlem Hanım ve Uğur Bey’i Türkiye’ye davet edip şükranlarımızı sunmak.
Heykele gerek yok. Hâlâ orta çağ zihniyetinin peşinden koşanları alkışlamak yerine; bilimin, ilimin ve aklın yolundan gitmeyi öğrenelim; eminim bu onları mutlu eder!